Anarşizmin kurucularından Proudhon'un "Mülkiyet Nedir?"deki alabildiğine gösterişli ve pırıl pırıl üslubunun ötesinde asıl vermek istediği mülkiyetin taraftarları ile karşıtları arasında süren mücadelerde doğru yönü göstermektedir. Mülkiyeti gönemin Napoleon Yasası Roma Hukuku'ndan esinlenerek mutlak bir hak olarak; hukukçular kutsal bir hak olarak; ekonomistler ise sosyal düzenin koruyucusu mutluluğun temeli ve akılcı davranışın koşulu olarak görüyorlardı. Oysa Proudhon bir eşitlik ve adalet ilkesi olarak kabul edilen; mutlaka ve kutsal bir hak sayılan; mutluluk verdiği sanılan... mülkiyetin nasıl bütün bir adaletsizliğin mutsuzluğun eşitsizliğin kaynağı olduğunu gösteriyor.
Proudhon'a göre "mülkiyet toplumun imtihanıdır"; bir insanın bir şeyden yararlanma hakkından çok başakalarını bu şeyden yararlanmaktan menetmek hakkıdır. Devrimlerin mülkiyetten kaynaklandığını savunan Proudhon'a göre "devrimler insanlıkta adaletin birbirini izleyen gösterileridir."
Proudhon çağdaşı Mrx gibi bir bütün olarak kapitalist sistemin kaçınılmaz ortadan kalkışını doğrulamak yerine reformist bir anlayışla "mülkiyeti hafif yollu desteklemek"le yetindi. Yani Proudhon gerçek emekçinin taleplerini dile getirmek yerine küçük burjuvazinin yakınmalarını haykırdı. Bütün bunlar iflah olmaz bir küçük burjuvanın umutları mı? Evet öyle; ama bütün onuru ve dehasıyla başkaldırmış bir küçük burjuvanın... Yıkım işine bağlı kalacağına and içen "yıkıntılar ve molozlar içinde gerçeği aramaktan" vazgeçmeyen Proudhon haykırıyor: "Yoksulun hakkını gösterdim zenginin zorbalığını ortaya serdim; adalet istiyorum."
Evet her bir ağızdan haykıralım: Adalet İstiyoruz!..