Bir şeylerin eksik olduğunu yolunda gitmediğini fısıldayan o ses dişindeki boşluğun bir yudum sudan sebep tüm bedeni inletmesi gibi inletiyordu ruhunu...
Sahip olduğun hiçbir şeyle tamamlayamadığın boşluk koca bir ömürde bir türlü bulamadığın kendin olunca bastırmasan da ağrıyor tırnaklamasan da kanıyordu bir yerden sonra...
Yeşim de her şeyin kusursuzca kurgulandığı hayatında duvarda eğri duran bir tabloya tutulur gibi takılıp kalmıştı içindeki boşluğa. Kim bilir nelerden vazgeçmek neleri bu uğurda feda etmek gerekecekti şimdi? Hizada dursun istedikleri için neleri yerinden oynatacaktı kim bilir?
Oysa aradığımız anlam her zaman bilinmez yollarda zorluklardan sonra uzaklarda derinlerde yükseklerde havalı ve tılsımlı olmak zorunda değildi.
İnsan kendini bazen bakmayı sıklıkla unuttuğu yerde gözünün önünde buluverirdi...