Kanadalı siyaset bilimci Macpherson'ın "Mülkiyetçi Bireyciliğin Siyasal Teorisi" adlı siyaset felsefesi klasiği Hobbes'dan başlayıp Locke'a kadar liberal siyaset felsefesini onun içindeki temel açmazları ortaya sermek adına didik didik ediyor ve bu düşünce geleneğinde "mülkiyetçi bireycilik" olarak kavramsallaştırdığı şeyin felsefi ve tarihsel kökenlerini araştırıyor.
Hobbes'tan Locke'a siyaset felsefesindeki bireyciliğin mülkiyetçi temellerini bireyin kişilik ve yetenekleriyle bağının en başta nasıl mülkiyet ilişkisi üzerinden tanımlandığını dolayısıyla dönem düşünürlerinin "bireyi esas olarak kendi kişiliğinin ya da yeteneklerinin sahibi olarak" gördüğünü dönem metinlerinin ve tartışmalarının izini sürerek ortaya seriyor ve nihayetinde bu varsayımların toplumsal ilişkileri kavramada nasıl etkileri olduğunun detaylara azami önem gösteren titiz bir analizini yapıyor. Buna göre herkes topluma hiçbir borcu olmayan atomik bireyler olarak birbirinden yalıtılırken toplum da bu bireylerin piyasa tarafından belirlenmiş bir birlikteliği olarak görülmeye başlıyor. Toplum bir mübadele ilişkileri toplamına dönüşürken siyasal toplum ise salt bu mübadele ilişkilerinin sürdürülmesinin bir vasıtası haline geliyor.
17. yüzyıl siyaset felsefesine derinlemesine nüfuz eden bu metin günümüz kapitalist toplumsal ilişkilerinin felsefi kökenlerine dair klasik bir çalışma.