Zaman hem kısıtlayıcı hem de açıklayıcıydı. Üstü örtülü her bilgi zamanı geldiğinde saklandıkları yerden çıkar ve sahibini bulurdu. Nehir'e verilen bütün bilgiler kulağına fısıldanan sözlerden ibaretti. Ona fısıldayan kimdi bilmiyordu. Zamanı gelene kadar da öğrenemeyecekti. Zamanı geldiğinde ise herkes gibi o da unutacak normal hayatına geri dönecekti.
Nehir'in kulağında başlayan o tuhaf sesle korunan Alev Su olarak hayatını sürdürürken dünya değişecek onunla birlikte Dilek Irkına meydan okuyanlarla amansız bir savaş başlayacaktı.
Zaman her şeyin ilacıydı. Zaman yaşanmadan öngörülemez yaşandıkça geçmişteki sırlar açılır içimizde taşıdığımız bütün gizler aşikâr olurdu. Kimileri unutur kimilerine de unutturulurdu. Taşıyamayana yetenek bahşedilmez sonsuz yetenek de herkese verilmezdi. O şimdiye kadar yaşayan hiçbir varlığa teslim edilmemişti. Ancak kalpten istenir hak edene teslim edilirdi. Ne alması kolay ne de kullanması mümkündü. Kişi tam olunca kavrar az olunca onu kullanamazdı. İnanç kişinin içinde taşıdığı en önemli güçtü. O gücün önünde hiçbir şey duramazdı.
İşte böyle bir ortamda doğdu Su...
Şimdiki dünyada ilk ve tek sonsuz yetenekle doğan Su yetimhanede büyümüş ve aynı sokakta karşılaştığı Toprak'la yolları kesişmişti. Kader onları tam da on dokuz yaşına girerken ayırmıştı. Onu bulmak için her yolu deneyen Su yeteneklerini keşfettikçe insan olmadığını anlayacak ve geçmişin sır perdesi bir bir aralanacaktı.
Kader ağlarını örerken insanoğlunun ne hissedeceğini hesaba katmaz. Tuhaf karşılaşmalar imkânsız görünen olaylar meydana gelirken hiçbir şeyden haberi olmayan âdemoğlu tuhaflıkları çözmeye çalışır.
Oysa yeteneklilerle dolu bir dünyada bunu yapmak olanaksızdır.