"Evimiz orada o kavaklı şehirdeydi sonra İstanbul'a geldik çünkü başka İstanbul yoktu. İstanbul yuvamız oldu ama aslında hep yuvasızdık. Sirkeci'deki iş hanının tepesinde iki göz odamız oldu kuş yuvası gibi ama insan yuvası olacak yer değil. Dört çocuklu bir aile için hiç değil. Taşı toprağı altın diye İstanbul'a çalışmaya yeni bir hayat kurmaya gelenlerden farklıydı halimiz. Bizim dönecek yerimiz yoktu biletimiz tek yöndü."
Rober Koptaş 20. yüzyılın büyük olaylarının gölgesinde bir ailenin dünyasını anlatıyor. Anadolu'daki meçhul bir şehirde başlayıp İstanbul'a varan hikâyede zamanın durmadan dönen çarkları arasında öğütülen insancıkları izliyoruz. Onların her biri önceki kuşaklardan miras yükleri ardında bırakmak alınlarına yazılı kaderden kaçmak için çabalıyor. Peki bunu başarabilecekler mi?
Kabuk bağlamış sırlar anlatılanlar ve anlatılmayanlar insanı gölgesi gibi takip eden sızılar... Unufak sadece bir ailenin değil insana dair tüm duyguların da hikâyesi...