"Bu çirkin asrın ve bu çirkin muhîtin (ortamın) yegâne süsü yegâne güzelliği sizin çarşafınız sizin peçenizdir. Yalnız bunlardır ki gözlere hâlâ bakmak tahammülünü bakmak arzusunu veriyor.
Sakın onları çıkarmayınız sakın onları atmayınız. Bu çirkin asrın bu çirkin muhîtin ortasında asâlet (soyluluk) ve zerâfete yegâne dâl (delil ve âlâmet) olarak bunlar sade bunlar kaldı. İnsanlar senelerden beri insanlığı terzil (rezil etmek) için ve cemiyetlere manzaraların en fenasını vermek için sevimsiz bir cinnetle her şeyi devirdiler. Bu gürûha (şuursuz kalabalık) peyrev olmak (peşinden gitmek) size yakışır mı? Ben sizi zamanların ve insanların fevkinde (üstünde) onların haricinde (dışında) biliyorum. Siz mestur (örtülü gizli hayalı namuslu) ruhlardan değil misiniz? Dünya yüzünde tek başına kalan ulvi bir dinin İlâhı sizi bu sıfatla sâir mahlukat arasında mümtaz (seçkin) kılmamış mıydı? Siz O'nun halkettiği (yarattığı) cennet-âsâ (cennet gibi) âlemin meleklerisiniz. O "Kitab"ında (Kur'an-ı Kerim'de) sizin isminizi zikretti. O vakitten beri siz mukaddesat meyânına (arasına) girdiniz. Artık ne hâle (bugüne) ne mâzîye (geçmişe) ne de âtîye (geleceğe) mensupsunuz... Yalnız unutmayınız ki size bu mertebeye (yüksek dereceye) bizim aşkımız bizim hürmetimiz bizim kıskançlığımız is'âd etti (yükseltti)."