Ölüm var diye felsefe yapar gözyaşı dökmek için mezarlar kazarız. Mezarın ıssızlığına yaklaşmadan ağlayabilenimiz pek yok çünkü modernite ile birlikte dünya soğudu ama dünyayla birlikte yürekler de soğudu. Bu yüzden de vakti gelmemiş endişeler yüzünden ürperir geçip gitmiş acılar yüzünden korkuya kapılırız.
İdeolojilerin derin uykusundan uyanıp bütün tedirgin kelimelere huzur bahşetmek için tamamen geleneksel bir imana sahip olmak gerekirdi. Ama çağımız insanı için bu mümkün değil artık. Modern dünyanın dondurucu ayazında sadece kefenlerin beyazlığı yüzümüze vurur. Çünkü bu dünyadaki son mucizeler de geçip gitmiştir artık. Aptalca bir akıl eleştirisi yapmanın zamanı da değil. Bu dondurucu ayazda geçmişin huzurlu günlerini yad etmek de pek işe yaramıyor. Atalara dair düşlerimiz bir hastalık gibi kanımızın karanlıklarında ilerlerken zihnimizi taşlara vuruyoruz ve boşluk giderek büyüyor. Geçmiş bütün kutsallıkların derisini soyan her gün büyüyen ürpertilerimizi kanatan ve aklı suskunluğa mahkûm eden bütün bu boşluğu kılıçtan geçirmek de nafile. Çünkü bütün kaygılarımız zamanı geçmiş düşüncelerin evrenine yapışmış durumda. Şimdi yeni bir çağın şafağında pagan tanrıların kahkahalarıyla uyanıyoruz. Çünkü modern ve ahlaki olarak çürümüş dünyamızın mayası ideolojilerle güvelenmiştir. İdeolojik bir eleğe dönen delik deşik zihinlerimizde her yanımız kırık döküktür. Kırıklarımızı bandajlamak ve kalbimizdeki çürüklere parfüm sıkmak da işe yaramıyor.