Saatte 120 km süratle giden bir bisikletle Alp dağlarının yamaçlarından inerken attığım zafer narasından sonra değil ölmek yüz yaşına kadar yaşamak bile bana az geliyor. Ben hiçbir şeyi yavaş yapmam nefes almayı bile. Ben her şeyi hızlı bir ritimle yaparım hızlı düşünürüm hızlı yerim hızlı uyurum hızlı kalkarım.
Henüz yirmi dört yaşındayken bir efsane olacağına kesin gözle bakılan Lance Armstrong'a Ekim 1996'da doktorlar yumurtalık kanseri teşhisi ile yüzde kırk yaşama şansı verdikleri gün bütün hayatı tamamen değişmişti. Şimdi önünde uzanan yol bisikletiyle kat edeceği kilometreler değil bu dünyada var olmayla olmama arasında geçecek çekişme dolu günlerdi. Artık bundan sonra pedalların yaşama çevrileceği belliydi. Her zaman olduğu gibi önderlik ruhuyla önünde uzanan yola koyuldu ve yine her zaman olduğu gibi asla kaybetmemeye kararlıydı. Bir yandan vücudunu istila eden kanserle ve ruhunu tüketmek tehdit eden kemoterapiyle savaşırken bir yandan antrenmanlarına odaklandı ve etrafındaki hayattan asla pes etmeyenlerden güç aldı. Hastaneden çıkışından sadece on altı ay geçmişti ki Dünya'nın en zor parkuru olarak bilinen Tour de France'i kazandı. Hem de şimdiye kadar kimsenin yapamadığını yaparak ve hız rekoru kırarak. Üstüne üstlük bundan birkaç ay sonra da hayatında yepyeni bir çiçek açtı ve baba oldu.
Yaşama Çevrilen Pedal bir insanın ona veda hazırlığına karşı verdiği ilham verici bir savaştır. Acıları zafere trajedileri şölene çeviren bir insan harikasının yaşamını geri alışının öyküsüdür. Bu anlatılamayacak bir cesaretin tutkunun ve yaşamla olan aşkın öyküsüdür.