İstanbul insan elinin en olağanüstü yapıtları sayılabilecek metropollerden bir metropol olarak hikâyesi yüzlerce yıldır anlatılan sanatın hemen her dalında temsil bulan baş döndürücü bir şehir. Yine de onun özellikle modern zamanlardaki seyri uzunca bir süre hakkıyla çalışılmaktan uzak kaldı; İstanbul'a bakanlar onda diğer büyük kentleri geriden izleyen bir şehir görmekte ısrar ettiler. Uğur Tanyeli'nin kelimeleriyle ifade edilirse İstanbul'un modern tarihi gecikmişlik psikozu içinde kavrandı hep. Bu alışıldık hikâye son birkaç on yıldır yerinden ediliyor neyse ki. Bugün 19. yüzyıl Paris'inden pek de farklı olmayan bir biçimde İstanbul'un bir kültür merkezi olduğunu; yeni yeni açığa çıkarılan bir edebiyat ağına sahip olduğunu biliyoruz artık örneğin.
Edebiyat alanının güncel tartışmalarına dahil olmayı hedefleyen İstanbul ve Hüzün'ün "yeni" olana dikkati bununla da sınırlı değil. Kitap bir kavram olarak duygunun sosyal bilimlerde tuttuğu yere odaklanan heyecan verici çalışmaların açtığı patikadan ilerliyor aynı zamanda. İstanbul'u "hüzün"le birlikte düşünen yazan seven yeren kucaklayan metinlere odaklanan yazılardan oluşuyor. Böylece Sâmiha Ayverdi'den İhsan Oktay Anar'a Zaven Biberyan'dan Ahmet Hamdi Tanpınar'a Sait Faik'ten Burhan Sönmez'e Leyla Erbil'den Orhan Pamuk'a Türkçe edebiyatta İstanbul temsillerini kavramak imkânı verirken akademik alanın ölgün yüzüne de su çarpmayı uman bir çalışma çıkıyor ortaya.