İbrahim Paşa'nın hayatı gerçekten de roman gibi olağanüstü olaylarla dolu şaşırtıcı ve Batılı zihniyetlere bazen anlaşılması güç gelen ani değişimlerle şekillenmiş bir yaşamdır. Bu değişken ve dramatik yaşam öyküsünü Batılı okuyuculara tarafsız bir şekilde aktarmak oldukça zordur; çünkü Paşa'nın hayatındaki bu olağandışılık Doğu'nun tipik özelliklerinden birini yansıtmaktadır. Eğer bu hayatın içindeki romantizmi kavrayabilirsek Türk düşünce ve yaşam biçimine dair birçok derin gerçeği çözebilir daha geniş bir anlayışa ulaşabiliriz. Ancak bunu başarabilmenin yolu Batı'ya ait kavramları bir kenara bırakıp ilk başta hayal gibi görünen bazı olguları birer gerçeklik olarak kabul etmektir.
İbrahim Paşa'nın Türk kökenli olmaması kariyerindeki bazı çelişkileri açıklayabilir. Ancak tüm yaşamı Türk kültürü ve toplumu içinde şekillenmiştir. Bu bağlamda dikkat edilmesi gereken hususlardan biri Türk toplumunun tarih boyunca birçok yabancı unsuru bünyesine katarken bu unsurları kendine özgü bir tarzda dönüştürme yeteneğidir. Türkleri anlamaya çalışırken göz önünde bulundurulması gereken en önemli noktalardan biri onların ne Aryan ne de Sami kökenli olmalarıdır. Persler Araplar Yunanlılar ya da İbranilerle akrabalıkları yoktur. Etnologlar bu konularda kesin yargılara varmakta zorlanırken sıradan bir insanın da Türkleri herhangi bir ırk ya da etnik gruba yerleştirmesi güçtür. Bununla birlikte Türklerin Orta Asya'dan Avrupa'ya göç ettiklerini Doğu'da Tatarlar ve Moğollarla Batı'da ise Macarlar ve Finlilerle bir şekilde ilişkili olduklarını söyleyebiliriz.