Netâ'icü'l-Efkâr; Osmanlı âlimlerinden Adalı diye bilinen Kuşadalı Mustafa b. Hamza'nın İmâm Birgivî'nin geleneksel nahiv edebiyatıyla alakalı en önemli eserlerinden sayılan İzhârul-Esrâr isimli kitabı üzerine 1674 senesinde kaleme aldığı şerhtir. İlim ehli tarafından pek ilgi gören uzun yıllar Osmanlı medreselerinde İzhârul-Esrâr ile birlikte ders kitabı olarak okutulan Netâ'icü'l-Efkâr; Birgivî'nin eseri üzerine yazılan şerhlerin en meşhurudur.
ÖZETLE NETÂ'İCÜ'L-EFKÂR (ADALI) ŞERHU İZHÂRİ'L-ESRÂR
Osmanlı dönemi Arap dil bilgisi âlimi Kuşadalı Mustafa b. Hamza'nın nahivle alakalı kaleme aldığı bir şerhtir. İmâm Birgivî'ye ait meşhur İzhârul-Esrâr'ın şerhidir. Osmanlı dönemi Arap dili öğretiminde önemli bir rol oynayan bu şerh İstanbul ve Kahire'de birçok defa basılmış ve pek çok müellif tarafından da üzerine hâşiyeler yazılmıştır.
Müellif eserinin mukaddimesinde ismini; eş-Şeyh Mustafa b. Hamza olarak belirtikten sonra yazdığı şerhi Netâ'icü'l-Efkâr şeklinde isimlendirdiğini de açık bir şekilde bayan etmiştir. Ayrıca ferağ kaydında 28 Ramazan 1085 (25 Aralık 1674) tarihinde kitabının tamamlandığını ve eş-Şeyh Mustafa tarafından yazıldığını da kaydetmiştir.
Müellif Mustafa b. Hamza kendisine nispetle Adalı diye meşhur olan Netâ'icü'l-Efkâr eserinin telif sebebi hakkında şöyle buyurmuştur: "Bazı arkadaşlarım ve yakın dostlarım benden İzhâr'ın muğlak lafızlarını anlaşılması güç olan yerlerini açıklayan İzhâr'ın lehine ve aleyhine olabilecek sorulara cevaplar veren ve onun latif nüktelerini ortaya koyan İzhâr'ın öğrenilmesini bıkmadan temin ve ezberlenmesini kolaylaştıran kısa ama anlaşılmaz olmayan bir şerh yazmamı istedirler.
Onlara cevap olarak artık yaşlandığımı gücümün kalmadığını sıhhatimin yerinde olmadığını ölümümün yaklaştığını söyledim. Ancak Alla Teâlâ bana bir erkek çocuk bahşederse bu şerhi yazacağıma dair söz verdim.
Bir müddet sonra bir erkek çocuğum olunca ona Hazreti Peygamber'in (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) Muhammed ismini verdim. Yine aynı teklifle bana geldiler. Onlara yardımcı olmaktan başka bir çıkış yolu olmadığını görünce sahip olduğum bilgilere baktım ve onun gayet az olduğunu fark ettim.
Zaruret mahzurları mubah kılar düsturunca şerhi yazmaya başladım. Daha sonra Abdullah adını verdiğim ikinci bir erkek çocuğum doğunca yazacağım bu şerhle çocuklarım ve diğer talebelerin istifade etmeleri ve kıyamet gününde de bizim için bir azık olması temennisiyle onu tamamladım ve adına "Netâ'icü'l-Efkâr" dedim.
Daha sonra iki oğlum hikmet-i ilâhî dâr-ı bekâya irtihal ettiler. İhlaslı din kardeşlerimden umudum odur ki çocuklarımı dualarından esirgemesinler. Zira o ikisi bu kitabın yazılmasına vesile oldular. Umulur ki dua edene icabet edeceğini vaat eden Allah duaları kabul eder."
ÖZETLE MÜELLİFİN NETÂİCÜ'L-EFKÂR'DA İZLEDİĞİ METOD
Müellif Adalı mukaddime kısmında ismini ve nesebini zikretmiş İmam Birgivî'yi överek duada bulunmuş ve kitabın yazılma sebebini ve ismini açıklamıştır.
Konu tertibinde Birgivî'ye uyarak metne bağlı kalmış metin çerçevesinde açıklamalar tarifler ta'lîller ve i'raba yer vermiştir.
İzhâr metnini şerh ederken şerhin bir parçası gibi kullanmıştır.
Şerhte mantıkî ve felsefî yorumlara yer vermiştir.
Birgivî'nin eserinde yer vermediği "lafız vaz'-ı mutlak vaz'-ı şahsî vaz'-ı nev'î tekid gibi bazı terimleri tarif etmiştir.
Birgivî'nin metninde geçen kaydı ihtirâzîlere işaret etmiş ve nelerden ihtiraz için olduklarını örneklendirerek açıklamıştır.
Müellif bazı cümleleri ve kelimeleri "kavlühû" ibaresiyle tekrar etmiştir.
Şerhte metnin i'rab yönüne dikkat çekmiş; kelimelerin cümlelerin i'rabını yapmıştır.
Şerhte çokça ta'liller ve açıklamalar yer aldığından "ey ya'nî e'nî bi-mana lizâ li-kevnihî li-hâzâ li-ellâ li-enne" ifadelerini sıklıkla kullanmıştır.
Metinde geçen kelimelerin lugavî anlamlarını önemle vermiş kaynağını belirtmiştir.
Şerh esnasında fiillerin sarf ilmindeki bablarına çok fazla işaret etmemiş ancak karışıklık olmaması için gerektiği yerde fiillerin asıllarının ne olduğunu açıklamıştır.
Müellif genellikle Birgivî'nin İmtihânü'l-Ezkiyâ'sından İsâmüddîn'nin Kâfiye şerhinden Radî'nin Kâfiye şerhinden İbn-i Mâlik'in Teshîl'inden Demâminî'nin Teshîl şerhinden İbn-i Hişâm'ın Muğni'l-Lebîb'inden nakiller yapmıştır.
Şâhid olarak âyetlere ve kıraatlere çok yer vermiştir. Ayrıca bazı hadis darbımesel ve Arap sözlerini de kullanmıştır.
Şerhte kullanılan nahvî ıstılahlarda Basra ekolüne tabi olmuştur.
Belâgat ilmine dair; hakîkat mecâz kinâye isti'âre hasr isti'nâf müsned müsnedün ileyh îcâz mecâz-ı mürsel alakalarından kevn dâlliyet mudlûliyet külliyet; bedî' ilmî terimlerinden akis istitrât istihdam müşâkele tenâsüb gibi ıstılahlar kullanmıştır.
Mantık ve vaz' ilmine dair; vaz'-ı lafzi-yi mutlak vaz'-ı lafzi-yi şahsî vaz'-ı lafzi-yi nev'î kaziyye-i külliye suğrâ kübrâ mevdû edât-ı sûr delâlet delâlet-i vaz'iyye delâlet-i iltizâmiyye hâssa-i mantıkiyye haml delil-i burhânî delil-i iknâî gibi ıstılahlar kullanmıştır.
"Allâhü ulâ'i izen ellezîne ke-eyyin" gibi bazı kelimelerin ve edatların yazılış şekilleri ve bunun gerekçeleri ile ilgili bilgiler vermiştir.
Şerhte mantıkî ve felsefî yorumlar dışında kıssa türü şeylere yer vermemiştir.
Muvafakat ettiği nahvî görüşlere; "câze yesıhhu câizun kaviye" ibarelerini kullanmıştır.
Muvafakat etmediği nahvî görüşlere; lâ yecûzü lâ yesıhhu zaîfun beîdun fe-menzûrun ve fîhî bahsun leyse bi-savâbin leyse bi-vechin vecîhun lem yusib" gibi ibarelerini kullanmıştır.
Yapılan tariflerin "efradını câmî ağyarını mâni" olması için hangi kayıtlarla hangi unsurların tarifin dışında kaldığını belirtmiştir.
İzhâr metninde geçen lâm-ı tariflerin ve tâ-i merbûta'nın hangi anlamlarda olduğunu açıklamış ayrıca itiraziyye vavlarına da işaret etmiştir.
Metinde geçen nahiv terimlerine neden o isimlerin verildiğine dair açıklamalar yapmıştır. Nakıs fiillerin merfûuna neden 'isim' mensubuna neden 'haber' denildiği; mefûl-u mutlak hal zamme fetha ve kesre'ye neden bu isimlerin verildiğini açıklamıştır.
İzhâr'ın nüsha farklılıklarına işaret etmiş ve hangisini doğru bulduğunu açıklamıştır.
Metinde geçen darb-ı mesellerin hangi anlamda olduğunu belirtmiştir.
Dikkat çekmek istediği hususlara "tedebber fefhem ve-lâ tekün mine'l-gâfilin" tabirleriyle işaret etmiştir.
"İsim kelâm kelime" gibi bazı kelimelerin iştikaklarına ve asıllarının ne olduğuna dair açıklama getirmiştir.
İdgam ve kalb yapılan yerlere dair açıklamalarda bulunmuş fiillerin sonundaki zamirlerin asıllarının ne olduğuna değinmiştir.
Metinde peş peşe zikredilen iki duruma ait iki örneğin "mürettep leff-ü neşr" olduğuna "el-evvelü lil-evveli ves-sâni lis-sâni" diyerek işaret etmiştir.
Karışıklığı önlemek için İzhâr metninde ve şerhte geçen bazı fiillerin meçhul olduğuna değinmiştir.
Metinde tesâmuh olan yerlere işaret etmiş ve metinde ne yapılırsa tesâmuh lazım gelmeyeceğini de beyan etmiştir.
KUŞADALI MUSTAFA B. HAMZA (ADALI) (ö. 1085/1674 [?])
Osmanlı dönemi Arap dil bilgisi âlimi Kuşadalı Mustafa b. Hamza Trabzon'da doğmuştur. Doğum tarihiyle ilgili kaynaklarda herhangi bir bilgi mevcut değildir.
Bursalı Mehmed Tahir onun hal tercümesini verirken "Kuşadası'ndandır" ifadesini kullanmıştır. Nitekim Aydın'ın Kuşadası kasabasına nispetle Kuşadalı ve Adavî (Adalı) nisbeleriyle meşhur olmuştur.
Müellif Adalı Netâ'icü'l-Efkâr eserinin mukaddimesinde "eş-Şeyh Mustafa b. Hamza" şeklinde ismini zikretmiş ayrıca eserinin ferağ kaydında "eş-Şeyh Mustafa" ifadesini kullanmıştır.
Kaynaklarda müellifin birçok lakap ve nisbeleri zikredilmiştir. Lakapları şöyledir: "eş-Şeyh Müftî Üztâz Muhakkık Âlim Fâdıl Üztâzü'l-Kül el-Hibru'l-Kâmil Mevlânâ"dır. Nisbeleri; "Kuşadalı Adalı Adavî Nahvî" şeklindedir.
Kuşadalı (Şeyh Mustafa)'nın talebelerinden Kuşadalı Ahmed Efendi İnâyetü'l-Mübteğî fî Şerhi Kifâyeti'l-Mübtedî eserinin mukaddimesinde hocası hakkında; "Hocam Muhakkık eş-Şeyh Müftî İzhâr şârihi İmtihân muhaşşîsi Şeyh Mustafâ b. Hamza" diye zikretmiştir.
Kuşadalı Mustafa b. Hamza'nın kaynaklarda ailesi hakkında yeterince bilgi yoktur. Ancak Netâ'icü'l-Efkâr eserinin mukaddimesinde Muhammed ve Abdullah adında iki oğlunun olduğunu ve daha çok küçükken vefat ettiğini belirtmiştir.
Aynı zamanda kaynaklarda müellifin eğitim ve öğretimi hakkında da yeterli bir bilgi yoktur. Hangi medreselerde hangi hocalardan ilim tahsili yaptığına dair bir bilgide mevcut değildir.
Müellifin eserlerine bakıldığında hocalarından söz etmediği de görülmektir. Ayrıca kaynaklarda Kuşadalı Mustafa b. Hamza'nın hangi medreselerde kaç talebe yetiştirdiğine dair de bilgi yoktur. Ancak yetiştirdiği talebelerden sadece Kuşadalı Şeyh Ahmed Efendi zikredilmektedir.
Kuşadalı Mustafa b. Hamza'nın vefat tarihide kesin bir şekilde bilinmemektedir. Bazı kaynaklar onun Netâ'icü'l-Efkâr eserinin kaleme alıp tamamladığı tarih olan 27 Ramazan 1085 (1674) senesinde vefat etiğini beyan etmiştir.
Bazı kaynaklar ise bu tarihte hayatta olduğunu ifade ederek yetinmişlerdir. Bazı kaynaklar ise vefatının 1085 (1674)'ten sonra olduğunu beyan etmiştir. Bursalı Mehmed Tahir mezarının Kuşadası'nda olduğunu ve mezar taşında yazı olmadığını ifade etmiştir.
Allah Teâlâ rahmet eylesin mekanını cennet kılsın Âmin.
MÜELLİF ADALI'NIN ESERLERİ
Netâ'icü'l-Efkâ
Hâşiyetü Adalı 'ale'l-İmtihân
Müellife Nispet Edilen Eserler
el-Hayât fî Şerhi Şürûti's-Salât
Şerhu Lübbi'l-Elbâb
Şerh fi't-Te'accüb
Şerhu Dîbâceti'l-Halebî
Emsile şerhi
Risâle-i Dil
İZHÂRU'L-ESRÂR
Osmanlı âlimlerinden İmam Birgivî'nin Arap gramerine dair kaleme aldığı eserdir. Müellif nahiv ile alakalı daha öncesinde Avâmil eserini yazmış ardından bu eserin şerhi sadedinde İzhârul-Esrâr adlı eserini telif etmiştir.
Esasen eserde Arap nahvinin temel konuları özlü bir şekilde ele alınmış ve ilim talebelerinin Arap grameri ve nahvini kısa bir sürede kolay bir şekilde anlamaları için yalnızca Basra dil mektebinin görüşlerine yer verilmiştir. Ancak bazen farklı görüşler belirtilmiş ve zayıf görüşler de tercih edilmiştir.
İmam Birgivî İzhârul-Esrâr eserini işlerken; öncesinde kaleme aldığı Avâmil kitabında sadece isimleri ve birer örneği verdiği konuların tanımlarını yapmış şartlarını belirtmiş ve açıklamalı örneklerini çoğaltmıştır. Ayrıca örnekleri âyet şiir ve güzel sözlerden seçmiş ve bir de esere giriş bölümü eklemiştir.
Birgivî bu güzide eseri telif ederken her ne kadar kaynak zikretmemişse de nahivle ilgili kaynaklar incelendiğinde Zemahşerî'nin el-Mufassal'ı İbnü'l-Hâcib'in el-Kâfiye'si ve İbn Hişâm'ın Muğni'l-Lebîb'i gibi eserlerden istifade ettiği görülmektedir.
Özetle İzhâru'l-Esrâr Kitabı
İzhâr kitabı kısa bir giriş ve üç ana bölümden oluşmuştur.
Birinci bölüm âmil hakkındadır:
Bu bölümde isim-fiil-harf üçlüsünü tarif edilmiş
Âmil mantıkî delillerle açıklanmış
Âmiller lafzî ve mânevî olmak üzere iki temel kısma ayrılmış
Lafzî âmiller semâî ve kıyasî olarak ikiye ayrılmış
Semâî âmiller isimleri etkileyen ve muzâri fiili etkileyen şeklinde tasnif edilmiş
İsimleri etkileyen âmiller bir ve iki ismi etkileyen diye incelenmiş
Harf-i cerler fiile benzeyen edatlar leyse'ye benzeyen edatlar
fi'l-i muzâriyi nasbeden harfler ve fi'l-i muzâriyi cezmedenler olmak üzere 49 semâî âmil 9 kıyasî âmil ve 2 mânevî âmil olmak üzere 60 âmil işlenmiştir.
İkinci bölüm ma'mûl hakkındadır:
Bu bölümde ma'mûl kavramı açıklanmış
Aslî ve tâbi kısımlara ayrılmış
Aslî mâmuller 9 merfû 13 mensûb 2 mecrûr 1 meczûm fi'l-i muzâri olmak üzere dört kısımda izah edilmiş
Tâbi ma'mûller beş grupta ele alınıp ma'mûl sayısı 30'a tamamlanmıştır.
Üçüncü bölüm i'râb hakkındadır:
Bu bölümde i'râbın mahiyeti yeri türü ve özelliği itibariyle 4'e ayrılarak incelenmiştir.
İmam Birgivî İzhâru'l-Esrâr'ında nahvin konularını güzel bir şekilde tasnif ederek illet ve sebeplerini belirtmiş dilin felsefesini yapmıştır. Bu nedenledir ki çok ilgi görmüş Osmanlı medreselerinde asırlarca okutulmuş ve ayrıca üslûp ve metot açısından İbnü'l-Hâcib'in el-Kâfiye'sini ikinci planda bırakmıştır.
Bu güzide eser ilim erbabı tarafından çok ilgi gördüğünden 40'a aşkın basımı-baskısı yapılmıştır. İlk olarak yine müellif Birgivî'nin Avâmil'i ve İbnü'l-Hâcib'in el-Kâfiye'siyle birlikte 1219 (1804) tarihinde basılmıştır.
Bunun yanında çeşitli şerh ve hâşiyelerinden alınan açıklayıcı bilgilerle birlikte bu kıymetli üç eser Nahiv Mecmuası ismiyle neşredilmiştir.
İZHÂRU'L-ESRÂR'A YAPILAN ŞERH VE HÂŞİYELERDEN BAZILARI
Netâ'icü'l-Efkâr Adalı Şeyh Mustafa b. Hamza
Hallü Esrâri'l-Ahyâr 'alâ İ'râbi İzhâri'l-Esrâr Zeynîzâde Hüseyin Efendi
Fethu'l-Esrâr fî Şerhi'l-İzhâr Sobucalı Mehmed b. Ahmed (Sobicevî)
Keşfül-Esrâr fî Şerhi İzhâri'l-Esrâr Müslihuddin el-Evlâmişî (Avlamışlı)
Zübdetü'l-Enzâr fî Halli 'Ukdeti İzhâri'l-Esrâr Süleyman b. Ahmed
Fethu'l-Esrâr fî Şerhi'l-İzhâr Muhammed b. Ahmed eş-Şeyhî
Feyzu'l-Bihâr fî Şerhi'l-İzhâr Süleyman Feyzî Paşâ
Şerhu'l-İzhâr Hamza b. eş-Şeyh İbrahim Feyzullah es-Sindî
Şerhu'l-İzhâr Halil b. Ahmed b. Himmet el-Konevî
Fevâ'tihu'l-Efkâr fî Şerhi'l-İzhâr [Eyyûbî şerhi] Abdullah b. Muhammed Sâlih
en-Nessâr 'ale'l-İzhâr Hasan b. Ömer Ma'rûf eş-Şettî
Ref'u'l-Estâr fî Halli Muğlakâti'l-İzhâr Niyâzî İsmail b. Abdullah (Osmanpazarlı)
Şerhu'l-İzhâr Ömer b. Ahmed Naîmî (Harputlu)
Fevâ'tihu'l-Ezkâr Abdullah b. Sâlih b. İsmâil
İnkişâfü'l-Ezhâr fî Es'ileti'l-İzhâr Mustafa b. Mustafa el-Mîhâlicî
Miftâhü'l-Merâm fî Ta'rîfi Ahvâli'l-Kelime ve'l-Kelâm Hacı Muhammed Feyzî (Edirne Müftüsü)
Şerhu'l-İzhâr Abdüsselâm b. el-Hâc Saîd el-Bağdâdî
Mecme'u'l-Enhâr Şerhu'l-İzhâr Ömer b. Tahâ b. Ahmed el-Hımsî ed-Dımeşkî
el-İstizhâr fî Şerhi'l-İzhâr Ali b. Muhammed et-Tabâtabâî
Mefhûmu'l-İzhâr Muhammed Şükrî el-Mekkî
Hâşiye 'alâ Netâ'ici'l-Efkâr Hasan el-Attâr
Menâfi'u'l-Ahyâr [hâşiye] 'alâ Netâ'ici'l-Efkâr Mustafa b. Mehmed el-Amâsî
Hâşiye 'alâ Netâ'ici'l-Efkâr Hâfızzâde Mehmed Niğdevî
İbrahim el-Kassâb er-Rûmî (Kasabzâde)
Muhammed Raşîd Arabzâde (Şerhu'l-Bâbi'l-Evvel mine'l-İzhâr)
Abdullah b. Abdülkâdir el-Halebî (Sultân)
Hamid b. Abdullah el-Karsî
İMAM BİRGİVÎ (ö. 981/1573) RAHİMEHÜLLÂH
Osmanlı'nın güzide âlimlerinden Birgivî Rahimehüllâh 10 Cemâziyelevvel 929 (27 Mart 1523) tarihinde Balıkesir'de doğmuştur. Asıl adı Takıyyüddin Mehmed olup Birgivî Mehmed Efendi diye şöhret bulmuştur.
Ayrıca ilimdeki yüksekliğinden dolayı İmam Birgivî ismiyle meşhur olmuş böyle anılmıştır. Babası Balıkesir'de hocalık-müderrislik yapan Pîr Ali isminde âlim ve faziletli bir kimsedir. Dedesi Balıkesir Kepsut'a bağlı Bektaşlar köyünden İskender Efendi'dir.
Babasının Amcazâdesi yani dedesinin kardeşi Bahâeddinzâde Muhyiddin Mehmed Efendi'dir. Dedesinin babası Şeyh Lütfullah Efendi'dir. Annesi ise Meryem Hanım'dır.
İsmi Lakapları ve Nisbeleri
Birgivî kendisinden Mehmed b. Pîr Ali el-Bâlîkesrî diye bahsetmiştir. Eserlerine ve diğer kaynaklara bakıldığında isminin (ittifakla) Mehmed olduğu belirtilmiştir. Ayrıca kaynaklarda birçok lakap ve nisbeleri zikredilmiştir.
Lakapları
Çelebî
Muhyiddîn
Takıyyüddîn
Şemseddîn
Efendi
Fâzıl
Mevlânâ
Şârih
Nisbeleri
Birgili -Birgilu- Birgivî
Bâlîkesrî
Aydînî
Rûmî
Sûfî
Hanefî
Farazî
Nahvî
İlmî Hayatı
Birgili diye de bilinen ve çeşitli sahalarda eser veren büyük Türk âlimi Birgivî ilk ilmi tahsiline babasının yanında başlamıştır. Kendisinden Arapça mantık ve diğer bazı ilimleri okumuş ve bu arada Kur'ân hafızlığını da tamamlamıştır.
Daha sonra İstanbul'a gitmiş Mahmutpaşa mahallesinde Küçük Şemseddin Efendi'den ders almıştır.
Ardından Haseki Medresesi'ne girmiş; dönemin tanınmış âlimlerinden Ahîzâde Mehmed Efendi'nin ve Kızıl Molla lakabıyla tanınmış Abdurrahman Efendi'nin talebesi olmuştur. Buradan icâzet alarak müderrislik yapmaya hak kazanmıştır.
İmam Birgivî icâzet aldıktan sonra Abdurrahman Efendi'nin yanına mülâzım olup ihtisasını tamamlamış ve bir müddet bazı medreselerde müderrislik yapmıştır.
Hocası Abdurrahman Efendi'nin aracılığıyla (Kanûnî döneminde) Edirne kassâm-ı askerîsi olmuş ve bu görevi süresince ders okutmaya devam etmiştir. Ayrıca bu arada camilerde vaaz vermeye başlamış ve halkı Kur'ân ve Sünnet'e uymaya davet etmiştir.
Zamanında kabirler üzerine türbe yapılması bu yerlerde mum yakılması ücret karşılığında Kur'ân okunması gibi bid'atlere karşı çıkmıştır.
Ayrıca bâtıl itikadlarla kâdîlar arasında rüşvetin yaygınlaşması zengin çocuklarına ücretle ilmî pâyeler verilmesi gibi meşrû olmayan uygulamalara karşı da son derece mücadele etmiştir.
Ayrıca Birgivî Rahimehüllâh İmam Züfer'in görüşüne ve örfe dayanarak para vakfetmenin cevazı hususunda fetva veren Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi ve Kadı Bilâlzâde'ye reddiye olarak -İnkâzü'l-Hâlikîn -Îkâzü'n-Nâ'imîn ve İfhâmü'l-Kâsırîn ve es-Seyfü's-Sârim adlı risâleleri kaleme almıştır.
Şüphesiz üste zikredilen bu mesele Osmanlı ulemâsı arasında tartışılmış ve hatta İmâm-ı A'zam'ın talebeleri tarafından da farklı görüşler belirtilen bir meseledir.
Buna binaen Ebüssuûd Efendi bu konuda halk arasında fitneye yol açılmaması için Birgivî'ye nasihatte bulunmuş ve kendi fetvasına gerekçe olarak da hayır işlerinin kesilmesi endişesini dile getirmiştir.
İmam Birgivî daha sonraları İstanbul'a gitmiş ve Bayramiyye tarikatı şeyhi Abdullah Karamânî'ye intisap ederek inzivaya çekilmiştir. Edirne'de kassâm-ı askerî (askerî sınıf mensubu kişilerin miraslarını vârisler arasında paylaştıran) iken aldığı paraları defter kayıtlarına göre geri vererek hak sahiplerinden helâllik almıştır.
Ancak Abdullah Karamânî müridi Birgivî'nin ders ve irşad faaliyetleri için geri dönmesini istemesi (tavsiyesi) üzerine Sultan II. Selim'in hocası Birgili Atâullah Efendi'nin Birgi'de yaptırdığı medreseye müderris olarak tayin edilmiştir.
Burada ilmî liyakati sebebiyle (kısa zaman içerisinde) tanınmış ve ders almak isteyen pek çok talebe ülkenin her tarafından buraya akın etmeye başlamıştır. Ömrünün geri kalanını Birgi'de tedrîs telif ve irşad faaliyetleriyle geçirmiş olması sebebiyle Birgili ve Birgivî nisbesiyle meşhur olmuştur.
Yüksek Şahsiyeti
Fıkıhta Hanefî itikadda Mâtürîdî olan Birgivî Rahimehüllâh kişilik bakımından son derece dürüst hakkı söylemekten çekinmeyen ve asla taviz vermeyen bir ilim adamıdır. Öyle ki hiçbir eserini herhangi bir devlet büyüğüne ithaf etmemiş aksine yöneticilerde ve görevlilerde gördüğü kusurları tenkit etmiştir.
Özellikle ehli olmayanlara ilmî ve idarî rütbeler verilmesine kadılar muhtesipler ve diğer görevlilerin rüşvet almalarına ve her türlü bid'at ve hurafelere son derece karşı çıkmıştır. Ayrıca bazı haksız menfaatler elde ettiği görevliler nezdinde nüfuz sağlayarak devlet işlerine karıştığı gerekçesiyle Hâce-i Sultânî diye meşhur olan (II. Selim'in hocası) Atâullah Efendi'yi bile ikaz etmiştir.
Birgivî Osmanlılar döneminde yetişmiş seçkin bir âlim olmasının yanında dinî ve ahlâkî şahsiyeti bakımından da mükemmel bir insandır. Ömrünün sonlarına doğru Birgi'den İstanbul'a giderek Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa'ya memleketteki adaletsizliklerle karşı mücadele etmesi için tavsiyelerde bulunmuştur. Yüce şahsiyetine bakıldığında onun ne kadar dürüst ve ne kadar cesaretli olduğu görülmektedir.
Ayrıca Birgivî Rahimehüllâh Bayramiyye tarikatına müntesip olmakla birlikte zamanında Sünnî esaslardan sapmış ve bid'atler ihdas eden bazı tasavvuf erbabını da eleştirmekten geri durmamıştır. Öyle ki bazı mutasavvıfların bid'at ve aşırılıklarını ortaya koyup tenkit etmek üzere el-Kavlü'l-Vasît Beyne'l-İfrât ve't-Tefrît adlı risâle kaleme almıştır. Her ne kadar bu sebepten dolayı tasavvuf düşmanı olmakla itham edilmişse de bu iddialar yersiz görülmüştür.
Nitekim Birgivî et-Tarîkatü'l-Muhammediyye eserini telif ederken İmam Gazzâlî'nin İhyâ'ü 'Ulûmi'd-Dîn eserinden çokça istifade etmiş olması onun Sünnî tasavvufa ne kadar bağlı olduğunu açık bir şekilde göstermiştir.
Ayrıca ünlü mutasavvıf ve Birgivî'nin et-Tarîkatü'l-Muhammediyye eserinin şârihlerinden olan Abdülganî en-Nablusî onun Ehl-i Sünnet esaslarına bağlı tasavvuf büyüklerini değil de tasavvuf adına birçok bid'at ve hurafe ortaya çıkaran sözde mutasavvıfları tenkit ettiğini belirtmiştir.
Bunun yanında talebelerinden Akşehirli Hocazâde Abdünnasîr'ın kaleme aldığı ve meşhur Adalı (Kuşadalı Ahmed Efendi) tarafından da Tercüme-i Evrâd-ı Birgiviyye adıyla Türkçe'ye çevrilen Birgivî'nin yirmi dört saatlik hayat kesitini anlatan risâlede; onun çok yoğun bir dinî ve tasavvufî hayat yaşadığı görülmektedir.
Birgivî Rahimehüllâh zamanındaki Osmanlı ulemâsı içinde sosyal gelişmeleri de yakından takip eden az sayıdaki münevverlerden biri olmakla beraber et-Tarîkatü'l-Muhammediyye başta olmak üzere eserlerinin her devirde büyük ilgi görmesi onun ilmî dirayeti yanında dürüst basiretli cesur ve sosyal problemler karşısında sorumluluk duygusu taşıyan bir kişilik sahibi olduğunu yansıtmaktadır.
Son söz olarak ömrünün son yıllarında gözlerinden rahatsız olan imam Birgivî çıktığı bir İstanbul seyahatinde vebaya yakalanmış 981 yılı Cemâziyelevvel ayında (Eylül 1573 tarihinde) hicrî yıla göre 52 yaşında vefat etmiş ve cenazesi Birgi'ye getirilerek defnedilmiştir.
Allah Teâlâ Rahmet Etsin Sevdikleriyle Haşreylesin. ÂMİN.
BİRGİVÎ'NİN ESERLERİ
Aklî ve naklî ilimlerde dirayet sahibi velûd bir âlim olan Birgivî Rahimehüllâh Arap dili grameri başta olmak üzere ahlâk-tasavvuf fıkıh akaid tefsir kıraat hadis gibi sahalarda çoğu Arapça birkaçı da Türkçe olmak üzere altmışa yakın eser kaleme almıştır. Eserleri hem halk arasında itibar görmüş hem de medreselerde ders kitabı olarak okutulmuştur. Nadide eserlerinden bazıları şöyledir:
Akaid Eserleri:
Ahvâlü Etfâli'l-Müslimîn
Ziyâretü'l-Kubûr
er-Risâletü'l-İ'tikâdiyye
Şerhu Âmentü
Risâletü't-Tevhîd (Luğazü'l-Birgivî)
Tuhfetü'l-Müsterşidîn fî Beyâni'l-Mezâhib ve Fırakı'l-Müslimîn
Ahlâk-Tasavvuf Eserleri:
et-Tarîkatü'l-Muhammediyye ve's-Sîratü'l-Ahmediyye
Cilâ'ü'l-Kulûb
Risâle fi'z-Zikri'l-Cehrî
Tafdîlü'l-Ğaniyyi'ş-Şâkir 'ale'l-Fakîri's-Sâbir
Mihakkü'l-Mutasavvıfîn ve'l-Müntesibîn
el-Makâmât
Fıkıh Eserleri:
Vasiyetnâme
Îkâzü'n-Nâ'imîn ve İfhâmü'l-Kâsırîn
İnkâzü'l-Hâlikîn
Mu'addilü's-Salât
Zuhrü'l-Müte'ehhilîn ve'n-Nisâ' fî Ta'rîfi'l-Athâr ve'd-Dimâ'
es-Seyfü's-Sârim fî 'Ademi Cevâzi Vakfi'l-Menkûl ve'd-Derâhim
el-İrşâd fi'l-Akâid ve'l-İbâdât
Nûru'l-Ahyâ ve Tuhfetü'l-Emvât
Şerhu Şurûti's-Salât
Risâle fî Sücûdi's-Sehv
Risâle fi'l-Musâfaha
Risâle fî Ziyârati'l-Kubûr
Risâle fî Ahkâmi'l-Arâzi'l-Uşriyye ve'l-Harâciyye
Ferâiz Risâlesi ve Şerhi
Hâşiyetü'l-Îzâh ve'l-Islâh
Ta'lîkât 'ale'l-'İnâye
el-Kavlü'l-Vasît Beyne'l-İfrât ve't-Tefrît
Tefsir-Kıraat Eserleri:
Tefsîr (Tefsîru Sûreti'l-Bakara)
ed-Dürrü'l-Yetîm fi't-Tecvîd
Risâle fî Beyâni Rusûmi'l-Mesâhifi'l-Osmâniyyeti's-Sitte
Ahsenü'l-Kasas
Hadis Eserleri:
Risâle fî Usûli'l-Hadîs
Şerhu'l-Ehâdîsi'l-Erbaîn
Kitâbü'l-Îmân ve Kitâbü'l-İstihsân
Gramer Eserleri:
Şerhu Lugati Feriştehoğlu
el-'Avâmil
İzhârü'l-Esrâr
İm'ânü'l-Enzâr
Kifâyetü'l-Mübtedî
İmtihânü'l-Ezkiyâ
Şerhu'l-Emsile
Risâle fi's-Sarf
el-Emsiletü'l-Fazliyye
Şerhu'l-Emsileti'l-Fazliyye
Hâşiyetü Şerhi'l-Fazliyye
Ta'lîkât 'ale'l-İmtihân
Ta'lîkât 'ale'l-Fevâ'idi'd-Zıyâ'iyye
Diğer Eserleri
Ğurrenâme
Risâle fî Âdâbi'l-Bahs (Risâletü'l-Münâzara)
Emâlî
Risâle fî Medhi's-Sultâni'l-Âdil ve Zemmi's-Sultâni'z-Zâlim
NETÂ'İCÜ'L-EFKÂR (ADALI) ESERİNİN HAZIRLANIŞ ŞEKLİ
Geniş mukaddime çalışması yapıldı. Metin ve şerh ile ilgili bilgiler verildi. Müelliflerin hal tercümesi eklendi
İki nüshaya mukabele edilerek farklar belirtildi
Metinde tam harekeleme yapıldı
Şerhte müşkül kelimelerde harekeleme yapıldı
Âyet ve hadislerin referans ve tahricleri yapıldı
İstişhad edilen şiirlerin referansları verildi
Okuyuculara kolaylık olması için yeni imlâ kaideleri kullanıldı
Garip kelimeler şerh edildi
Kitapta geçen âlimler ve eserler hakkında bilgi verildi
İktibas edilen eserlere müracaat edildi
Mevzuların âyetlerin hadislerin şiirlerin ve âlimlerin kitapta kolayca bulunabilmesi için her birisine ayrı ayrı fihrist eklendi