Dostlar meclisinde bir bardak çayla birlikte geçmiş yad edilirken. Yokluğun acının hep iyi tarafı anlatılırdı. Hayat bize acımasız davransa da biz hayata hiç küsmedik. Çünkü sevdiklerimiz vardı o hayatın içinde buralarda sevdanı açıkça yaşayamazsın.
Utanırdın sevdandan kimse duymasın bilmesin diyerek. Yamalı pantolondan utanırdık. Yırtık kara lastikten utanırdık başka çaremiz de yoktu zaten. Hiç kimseyi selamsız bırakmazdık komşuya hürmet büyüklere saygıda kusursuz idik. Sevdiğime el uzatanın dokunanın azraili olurduk.
Güneşten önce kalkıp rızkımızın peşine düşüp helal ekmek getirmenin peşindeydik. Oysa biz mutluyduk yaşantımızdan birileri arı kovanımıza çomak sokana kadar. Burada anlattığım hikayeler yaşanmış yaşadığımız günlerin kara mizahıdır. Burada hayat tandırdan yeni çıkan ekmek kokusu gibidir kışın gonak gelende bulgur pilavın yanında pişen gaz kokusu gibidir.
Burada hayat ana kokusu gibi koynumuza aldığımız yar kokusu gibidir. Kışın altı ay kar altında kalıp karlar erimeden dışarı çıkan kar çiçeği gibidir.
Bizim umutlarımız hep sıcaktır taze kavrulmuş un helvası kokusunda insanın içini ferahlatır yarpuz kokusu hayatlarımızın en acı yanı ise cehaletten yediğimiz darbelerdir buradaki öyküler bıçak sırtında yaşamış insanların gül bahçesinde gözyaşlarıyla tomurcuk yetiştirenlerin hikayesidir yalansız dolansız ne yaşanmışsa o. Bazen konuşmak istersin ya konuşamazsın boğazın düğümlenir işte o söylemediğin söz burada karşına çıkacak atları dört nala sürüp giderken bir anda aniden nasıl durduğuna şahit olacaksın ve içindeki ses ile vay be diyeceksin...
MUHLİS ŞUTANRIKULU