Cahit Koytak ile İstanbul'da tanışır tanışmaz yıldızlarımız barışınca birbirimizi bir daha asla bırakmamacasına tamı tamına yarım yüz yılı aştık. Aile dostu olmanın yanında kardeşlik hukukumuzu en ileri boyuta taşıyacak beraberlikler anlayış ve idrakler paylaştık.
1970 ve sonrasındaki Cahit'le yazışmalarımızdan el yazılarını göstermesi bakımından küçük bir örnek bulabilsem bu esere kapak olsun isterdim. Hiçbirimizin bir daktilosu yoktu. Dergilere gönderdiğimiz şiirlerimizi ve yazılarımızı da mümkün mertebe en düzgün el yazılarımızla özene bezene karalamaya çalışırdık.
Elinizdeki eser Cahit'in gönderdiği kitabını bekleyen şiirlerin gücü ve güzelliği üzerine kendisine postaladığım mektupların bir kısmının gözden geçirilmesiyle meydana geldi. Kronolojik akışa mümkün mertebe riayet ettim. Yalnızca birkaç mektup tematik anlamda aynı eser hakkında yeniden bir değerlendirme ise onu önceki mektubun hemen ardına yerleştirdim hem konu bütünlüğü hem de esere benim farklı zamanlardaki bakışımı göstermesi bakımından işe yarar diye düşündüm. Okurlar bu mektupları nasıl karşılayacak bir tahminde bulunmam kolay değil. Fakat bilinmelidir ki Mehmed Âkif üstadın Safahat külliyatının başına aldığı mısralardan biri sanki Cahit'le benim ikimiz için söylenmişti:
Bir yığın söz ki
Samimiyeti ancak hüneri.
Metin Önal Mengüşoğlu