Gözlerine bakıyorum. Toprak karası gözlerine. İki çukur olmuşlar. Koyulaşmışlar sanki. Beni içine çağıran iki çukur gibi topraktan iki kara delik topraktan. Ben dağ tepe deniz içi içine sığmayan şekilden şekle girmeye dans etmeye hazır ama öylece hareketsiz durması gereken kum taneleri gibiyim karşısında. Deniz kenarı kumu. Duramıyorum artık.
Bütün gün yürüyorum sokaklarda. Kuşlara kulak veriyorum. Bilmediğim restoranlarda yemek yiyor bilmediğim kafelerde kahve içiyor bilmediğim sokaklarda geziyor bilmediğim insanlara bakıyorum. Kaybolmuşum ve bunun hiçbir anlamı yok.
Cemile Özyakan'ın hikâyelerinde hep bir gitmek var. O koltuktan kalkıp rahatını bozan harekete geçen karakterler düzen bozar yollar aşar vedalar ederler. Kimi zaman asansörde vapurda Beyoğlu'nun dar sokaklarında kimi zaman uzak diyarlarda koğuşlarda ya da terapi koltuğunda. Öylece dolanırlar belki de kendilerine rast gelmek umuduyla. Durmazlar. Vazgeçmezler. Hepsinin içinde bir kadın vardır; ses çıkaran hayır diyen ve er ya da geç kuşlara kulak veren.
Kitaptaki Öyküler:
Kuş Sesleri
Toprağa Karışanlar
Kemoterapi
Kim Kazanır Dersin?
Terapi
Kendisine Tüküren Hikâye
Zeliha ve Zehra
Kara Delik