Uçsuz bucaksız bir çöl gibiydi sanki her yer. Göz alabildiğine parlak cam tabakadan başka hiçbir şey yoktu görünürde. Kasvetli yerde kendisinden başka yaşam belirtisi yok gibiydi. Neredeyim ben diye söylenerek şaşkınlıkla etrafına bakınmaya başladı Muhsin. Aynı soruyu birkaç kez tekrarladı korku dolu bakışlarla etrafı süzerken. Baktığı her yer aynıydı sanki ve hiçbir hayat belirtisi yoktu. Neredeydi ve nasıl gelmişti? Bulunduğu duruma anlam vermeye çalışırken bir türlü cevap bulamadığı sorular ve daha da önemlisi meçhuldeki yalnızlık hissi.
Tüm cesaretini toplayıp "Beni duyan var mı?" diye avazı çıktığı kadar bağırdı. Lakin kendi sesinin yankılanışından başka hiçbir ses gelmedi. Havaya bunaltıcı bir sıcak hâkimdi. Üzerindeki gömleği terden yapış yapış olmuştu. Yerden dalga dalga ısının yükselişi gözle görülebiliyordu. Alnından akan terler gözlerine geldiğinde muazzam bir acı veriyordu. Elini kaldırıp gözlerine siper ederek başını gökyüzüne kaldırdı. Gökyüzü masmaviydi ve zerre kadar bile bulut olmamasına rağmen güneş görünmüyordu. Sanki gizemli bir durumda güneş kaybolmuş bulunduğu yer ise enerji kaynağını güneşe ihtiyaç duymadan kendisi sağlıyordu. Bunaltıcı sıcaklığı bir an bile ferahlatacak en ufak esinti bile gelmiyordu.
"Neredeyim ben!" diye delirmişçesine bağırmaya devam ediyordu.