Dokumacı Kuşlar hayallerin gerçeklerle çarpıştığı anların hikâyesi. Mutlak bir huzursuzluktan kurtulmaya çalışırken muğlak yollara dökülenler yolun sonunda kendileriyle karşılaşırlarsa hiç şaşırmamak gerek buna. Çünkü şaşkınlık ağır gelir insana.
Remzi Karabulut diş turşusundan kirli gömlek salatasına tırnak tuzundan deri sarmasına don grisinden tırtıllara gece gölgesinden haz tüyüne yaralı bıçağa çıplak siyaha kadar; hem hepsini kapsayan hem hepsini yadsıyan açık
bir resim sunuyor okura. Hem okunması hem görülmesi için.
Deli bir nehirdi o. Gece gündüz hep delilikti işi. Kayalarla uğraşırdı. Altından geçtiği tarihi köprünün ayaklarıyla uğraşırdı. Gökyüzüyle uğraşırdı. Yağmurlarla rüzgârlarla uğraşırdı. Orta yerde inatla duran kayalara çarpa çarpa en yükseklere çıkmaya çalışırdı. Uzaktan duyulan müziklere uyar boşlukta binlerce parçaya bölünerek göğün mavisine karışırdı. Şarap gibi akardı. Kıyısında yaşlılar otururdu. Şarapçı balıkçılar. Karanlık çökünce de esrarcılar gelir yerini alırdı. Ona bakanlar öpüşür ağlar içer ya da dua ederdi. Deliliği iyice tutunca herkesin üstüne sıçrama oyunu oynamaya kalkardı. Zaman gibiydi. Hiç durmadan akan zaman gibi.