Şâri' Allah Teâlâ makâsıdını son kitâbı Kur'ân'ı ve son peygamberi Hz. Muhammed'in (s.a.s.) sünneti ile beyân etmiştir. Dolayısıyla Kur'ân ve Sünnet beyânın bizâtihi kaynağıdır. Vahiy ile akıl lafız ile mâna birbirini sarmalayarak ayrılmaz bir bütün halinde bu beyâna şahitlik etmiştir. Allah; mazhar olan lafzın güzelliği ile cevher olan mânanın kıymetini vahyin kudsiyeti ile aklın şerefini birleştirerek indirdiği Kur'ân'ını kuluna sunduğunda bir elçi/öncü/yol/mektep/metod/yöntem zuhûr etmiştir. İşte bunun adı beyândır. Beyân Şâri'in makâsıdını Onun kitâbı üzerinden keşfetmeye çalışırken tebyine vurgun Hz. Peygamber'in (s.a.s.) dinde müstakim öncülüğünü mânaya vurgun lafzın müsbit duruşunu vahye vurgun kalp ile aklın müzdevic kuvvetini esas alan bir teoriye sahiptir. İşte bunun adı beyân teorisidir. Sözümüz şudur ki salih bir kalp ve sahih bir akılla Kur'ân ve Sünnet nassları tefekkür edilip incelendiğinde Allah'ın Kur'ânı apaçık bir Kitâb olarak tavsîf ettiği sözünün hakikatı ortaya çıkacaktır ve elbette dinin sadece bir mübelliği değil aynı zamanda bir mübeyyini olan Hz. Peygamber'in (s.a.s.) sünnetinin de Kur'an'dan başka bir şey olmadığı hakikati ortaya çıkacaktır. İşte bu beyânın fotoğrafıdır.