Bu çalışma günümüz dünyasında bireysel bir sorundan toplumsal bir soruna dönüşmeye başlayan yalnızlığın en önemli nedeninin; kendisini ilerleme nosyonu aydınlanma akıl ve rasyonalite üzerinden tanımlayan modernitenin başta din gelenek otorite aile ve akrabalık ilişkileri olmak üzere toplumu ayakta tutan maddi ve manevi değerleri ve kurumları işlevsiz kılarak yerine bireyin merkezde olduğu yeni bir dünya düzenini inşa etme olduğu savını ileri sürmektedir. Zira beraberinde insanların bir arada ve birlikte yaşamasını imkânsız kılan ve geleneksel sosyal düzeni ve kolektiviteyi yıkan günümüz geç modernlikler çağı aslında bireyin ana kıtadan koparak tek başına bir ada misali yaşamaya başladığı bir dünyayı temsil etmektedir. Bu dünyada toplumun değil bireyin önemi ve önceliği vardır. İnsan ontolojik olarak homo individualismustur. Dünya kendini yaratan insanın etrafında dönmeli; birey nihai belirleyici olmalıdır. Otantikliğin ölümünü ilan eden modern akıl aynı zamanda insana tanrısal bir güç de bahşetmiştir. Bu güç sayesinde insan komünitenin/cemaatin doğal bir parçası ve uzantısı olmaktan çıkarak her şeyin kendisinde mündemiç olduğu yüce bir varlığa dönüşmüştür. Birey bu varlığın müşahhas yanını ve kimliğini temsil etmektedir. Yüceltilmiş birey aynı zamanda kadim geleneğin kültürel formlarından ve yaşam biçiminden de uzaklaştığı için kendisini derin bir yalnızlık ve yabancılaşma içinde bulmuştur. Bugün karşımızda sadece kendisini düşünen ve kendisi için yaşayan ama aslında içten içe de derin bir yalnızlık duygusu yaşayan mutsuz ve umutsuz bir birey kültü durmaktadır. Dolayısıyla yalnızlık geç modernliğin psikopatolojisidir. Çalışma; bu iddia ve görüşleri odağına alarak yalnızlığı psikolojik sosyolojik ve fenomenolojik açıdan ele almıştır.