Türk dili ilk yazılı eserlerini milattan sonra 7-8. Yüzyıllarda vermiş olması bakımından birçok Batı diline eşit durumdadır. Dil milliyetçiliğine Kaşgarlı Mahmud ve Yusuf Hashacib ile 11. Yüzyılda ulaşılması da birçok milletten daha erken birçok milletle eşzamanlı bir olaydır. Bilim dili olarak Türkçe Anadolu topraklarında 14-15.yüzyıllarda kendisini ispat etmiştir. Batı ülkelerinin 16.yüzyılda terk ettikleri İbn-I Sina ve diğer geleneksel kitaplarla tıp eğitimini bizim 1827'ye kadar sürdürmüş olmamız dil yetersizliği değil sadece eğitimde geri kalma konusudur.
Tanzimat'ın hemen öncesinde Suphizade Abdülaziz Vesim Abbas ve özellikle Şanizade Ataullah gibi yazarlarla Türk tıp dili Tanzimat'a gerilemiş duraklamış değil daha ilerlemiş olarak gelmiştir. Ancak 1839 yılında Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın Avrupa ülkelerine öğrenci göndermesinin yarattığı rekabet ortamında Sultan II. Mahmud; kitap çevirisiyle vakit kaybetmeden ıslahat yapmak yani zaman kazanmak için tıp öğretimini Fransızca'ya döndürmüştür. Aradan 30 yıl geçtikten sonra imparatorluğun her yöresinde başlayan milliyetçilik akımlarının Türkleri de etkilemesi Türk dili incelemelerinin başlaması ve zaten Türkçe'nin gelişmiş bir dil olması gibi etkenlerle tıp öğretim dili Türkçeleşecektir.
Öğretimde dil değiştirmek eğitim ve öğretimde ilerleme anlamına gelmez. Bu bakımdan ülkemizde artık yüksek öğretim reformu ile iyi derecede yabancı dil öğretiminin iki ayrı hedef şeklinde anlaşılması temennimizdir.