Ben bir Arap Yahudisiyim.
Yanında yirmi iki bavul eşya ile uçaktan indiğinde ayak bastığı ülkede daha önce hiç bulunmamıştı. Tanımadığı bir ülkeye gitmek onun için yeni bir şey değildi. Ne de olsa bir Yahudi'ydi. Lübnan'da doğmuş savaş sonrası hep seyahat etmiş bu cesur kadın kendisine en son durak olarak İstanbul'u seçmişti.
Milano'da bıraktığı ailesini bir daha görmemek pahasına yeni hayatına adım attığında on beş günde tanıyıp evleneceği Türk bir erkekte gençlik hayallerinden hangilerini bulmayı ummuştu? Sonunun böyle olacağını bilse yine aynı seçimleri yapar mıydı?
Güzelliği ve şıklığı ile bir bakanın bir daha dönüp baktığı uzun çabalar sonucu çocuk sahibi olacak olan bu dişi kaplan yalnız geldiği bu ülkede gene yalnız mı kalacaktı?
Anne evinde öğrendiği Arap yemeklerini Türk damağına uygun Fransız zarafeti ile karıştırdığında nasıl da kendine özgü görsel bir şölen çıkıyor okurken ağzınızın suları akacak.
Çocuklarından biri konumunda olan yazar annesinin gençliğinden İstanbul'un şaşaalı atmış ve yetmişli yıllarından bahsediyor.
Üç dinin yüzyıllardır bir arada var olduğu İstanbul'da bir Yahudi ailesinin ülke sevgisi din arkadaşlık aşk ve kardeşlik konularında neler yaşadıklarını okuduğunuzda belki gülecek belki de ağlayacaksınız ama mutlaka şaşıracaksınız.