Gelip geçiciliğin en az hissedilebildiği yerlerin başında 'iktidar koltuklarının' geldiğine inanmak için yeterince örneğimiz var. İktidar koltuğuna oturanlar ebedi gücü yakaladıklarını zannediyor. İnsanların toplumların kaderine hükmetmenin dayanılmaz büyüsüne kendilerini kaptırıyor; ölümlü olduklarını unutuyorlar. Onun için ki hata üstüne hata yapıyorlar. Gitme vakti geldiğinde değeri anlaşılan "mütevazilik" ise artık kimsenin umurunda olmuyor...
Bu makûs talihten hiç kimse kaçamadı... "Muktedir olarak geldiler mustazaf olarak gittiler.. Çevrelerini saran sevgi hayranlık ve bağlılık halkalarının büyük bir yalandan ibaret olduğunu gördüler.. Tarihin saati gece yarısını vurunca üstlerindeki ipek elbiseler çula döndü.. Sarayda unutulan ayakkabının sahibini bulmak için peşlerinden koşan prensler de olmadı...
Peki sonra ne oldu?
Devran geçti tarihin ağır çarkı döndü sinsice nüfuz eden değişimi içinde yaşayan insanlar olarak algılayamadık. Zannettik ki aslolan biziz zannettik ki zaman bizim hayatlarımız söz konusu olunca dolunay gibi parlak bir şekilde gökyüzünde asılı kalacak... Sonra bir de baktık ki yıllar geçmiş hepimiz ilahi adalet gününe biraz daha yaklaşmışız.. Yıllar günahlarımıza günah katmış. Baktık ki son seçim kampanyasında çektirdiğimiz fotoğraflarda şimdiki görüntülerimizin aksine "sırım gibi" duruyoruz.. Baktık ki "en delikanlı" başbakanın yüzünde bir mutsuzluk saçlarında bir dökülme kilosunda bir artış var.. Üzerinde her şeyin istediği gibi gitmemesinden kaynaklanan bir sinirlilik var...