Bu kitap ne bir romandır ne de bir harp tarihi. Elinden silahı alınmış yiğit bir milletin kendi öz yurdunda verdiği ölüm dirim savaşının en canlı en karakteristik vakalarını aslına uygun olarak zapta çalışan ve o büyük günlerin güçlüklerini ve heyecanını yarına bırakmaya uğraşan bir eser.
Bu savaş kendini savunan için çok çetin olmuştur. Çünkü dört taraftan ona hücum edenler uzun kılıçlarını kalkanlarını ve miğferlerini taşıdıkları halde onun elinde ucu kırılmış bir kılıç kabzasından ve yüreğinde boyun eğmeyen bir kahramanlık hissinden başka bir şey yoktu.
Onun için bu kitapta on kişilik bir müfrezenin binlerce düşmana karşı durmaya çalıştığını görürseniz bir kaç yüz kişiden ibaret bir tümenin bütün mahrumiyetlere rağmen otuz bin mevcutlu üç düşman tümeniyle çarpıştığına tesadüf ederseniz sakın şaşmayınız ve uydurma olduğunu sanmayınız. Zira bizzat bu kitabın muharriri uydurma kahramanlıktan tiksindiği kadar uydurma kahramanlık hikâyelerinden de hoşlanmaz ve esasen bu aklın güç kabul edeceği şeyler olmasaydı İstiklâl Savaşı ve İstiklâl Zaferi diye bir şey olmazdı.