Nevşehir'in Hacıbektaş ilçesine bağlı Killik köyü ve çevresinde geçen olayların romanlaştığı bir kitap. Gurbet yaşamış her insanın kendisinden bir şeyler bulabilecekleri bu kitabı tavsiye ediyor ve bir miktar alıntı yapıyoruz:
Kuzu çobanı Adak Ali en yaşlı söğüt ağacının dibine oturup sigarasını yakalı fazla olmamıştı.
Yedi yaşından sonra gurbette yaşayan Ali ince uzun boylu yüzleri birbirine girmiş; göz çukurları oyuktu. Pala bıyıklarını çukur yüzünden kirpiklerine doğru uzanmıştı. Güleç yüzlü garip tavırlı birisiydi. Köyünü anasını yıllar sonra görünce yeniden doğmuş gibi olmuştu. Doyamadığı ana sevgisinin mahrumiyeti O'nu içine kapanık sessiz başlı biri yapmıştı. Körpe yaşta ayrılığı tadınca kavruk kalmıştı. Hacıbektaş'a ziyarete gelen anası:
- "Oğlum ciğerparem Ali'm! Evlenme çağına da girdin. Sana kapı komşumuz Cafiye'nin Selvi'yi düşünürüm. İyi kız nemelâzım. Elimize uyar. Yâdlara yabanlara gitmeye ne gerek! Davul dengi dengine vurur. Köye varınca Selvi'ye seni anlatır kulağını bükerim. Sen "he" dersen söz keserik." diyen anası köye döneli yıllar olmuştu.
Ne Selvi'den bir haber almış ne de köyüne gidebilmişti. Askerlik çıkıp Diyarbakır'a varınca anasından aldığı son mektupta Selvi'nin bir başkasıyla kaçtığını duymuştu.
Çocukluk arkadaşı komşu kızı Selvi'ye olan tutkusu anasının önerisinden sonrası bir türlü hafifleyip bitmemişti. Uzaklarda büyüdüğü gençliğini göremediği Selvi körpe yüreğinde sancılı bir ur gibi duruyordu.
Sigarasını içip izmariti söğüt ağacının kalın gövdesinde söndürünce geçip giden zamana fırsatlara üzüldü:
- "Benim nikahım gurbet ile mi kıyıldı Allah'ım? Yedi yaşımdan beri buralardayım! Şurada ölüp gitsem üzerime iki kürek toprak atacak ne anam var ne de babam!.. Zalım Çorum yerin dar mı geldi de beni buralara kadar sürdün? Bu nasıl töre anlayamadım gitti! Adaklar evlenemezmiş de ölünceye kadar hizmette bulunacakmış da!.." diye kendi kendine konuştu.
Bu yılki anma törenlerine anasından ya da babasından birilerinin gelmesini çok istiyordu.
- "Bir tanıdık bari gelse köyden haber alabilsem ah! Buralardan kopup gitmek de olmaz. Doğrusu efendilere ayıp olur." diye mırıldandı.
Babasının:
-"Oğlum evlendik yedi yıl çocuğumuz olmadı. Yatırların eşiğinde yalvar yakar olduk. Karşılarında boynumuzu büküp divan durduk. Bir oğlumuz olsun istedik. İlk çocuğumu efendilere erenlere hizmetçi vereceğimi söyledim. Kapılarında köle olsun dedim. El içine çıkamaz olmuştuk. Adaklarım yerini buldu. Hikmeti Huda seni verdi" sözlerini çok dinlemişti. Onsekiz yaşın toy delikanlılık çağı da geçince köyüne dönememişti. Bu topraklara ısınmış buraları vatan bilmişti.