Milletlerin tarihî ve kültürel derinliğinin en önemli göstergesi edebiyatlarıdır. Çünkü edebiyat doğrudan doğruya milletin hayatından kaynaklanır ve onu yansıtır. Bu anlamda edebiyat milletin hayat tarzına tutulan bir aynadır.
Türk edebiyatı da Türk milletinin engin ruh dünyasını köklü tarihini hareketli yapısını zengin kültürünü yansıtan muhteşem bir aynadır. Türk edebiyatı milletimizin bütün bir tarihî macerasıdır. Edebiyatımız da tıpkı milletimiz gibi asırlara ve coğrafyalara sığmayan bir karakter arz eder.
Türk dünyasının muhteşem edebiyatı Türkistan kadar geniş; Turan kadar sonsuzdur. Destanlarla başlamış taşlara kazılmış; deri tahta ve kâğıtlara yazılmış. Yusuf Has Hacip'le irfana doymuş; Kâşgarlı Mahmut'la kendini bulmuş; Ahmet Yesevî ile gönüllere dolmuş; Dede Korkut'la soy soylamış boy boylamış; Nasrettin Hoca ile güldürmüş; Mevlânâ ile muhabbete dönüşmüş; Yunus Emre'yle Hakk'a varmış; Ali Şir Nevâî ile denizlere dalmış; Fuzulî ile çöllere düşmüş; Köroğlu'yla coşmuş; Akif'le pişmiş; Yahya Kemal'le özlenmiş; Çolpan'la parlamış; Şehriyar'la hatırlanmış; Cengiz Dağcı'yla ağlamış; Cengiz Aytmatov'la gürlemiş... (Arka Kapaktan)