12 Eylül darbecileri binlerce "serçe yüreği" yaşamdan alıp cezaevlerine zulümhanelere koydular. Esirlere yaşatılan vahşetiyle dünyada eşi benzeri olmayan Diyarbakır cezaevinde uzun süre kalan şairimiz de bu zulümden payına düşeni fazlasıyla aldı. Onurlu duruşun bugünkü yansıması bu güzel şiirlerin ortaya çıkmasına neden oldu. Bu cezaevi ile ilgili birçok kitap yazıldı. Ancak bu zulüm üreten fabrikanın şiiri yazılmamıştı. İşte İsa Tekin o karanlık dönemin şiirini yazdı insanın yüzüne bir şamar atarcasına Diyarbakır zindanını anlattı.
Vurulduk
Bir hançer vurur..
Bir kahpe kurşun..
Ezilmiş halkımın neferiydim.
Mağduruydum kavgamın!
Zülüm dizginsiz kusuyordu:
Vurulduk..
Kızıla bezenmişti Dicle:
Yenilmiştik... der. Ancak hasretini hiç soldurmadığı hemşerisi Ahmet Arif'in şiirlerinin tadı ve yol arkadaşı Orhan Kotan'ın militan yanını "Ey Mezopotamya'nın Hüzünlü Prensesi" Sonsuza dek seveceğim.. deyip geleceğe nasıl da umutla baktığını tarif eder.
O; Diyarbakır zindanında bir "serçe yürek" Dicle'ye atılan bir karanfil Mezopotamya'da sevda olup akar. Dicle' de tükenir işkencede direnir Mezopotamya' da yeniden doğar "güneşin ve ateşin çocuğu" olarak.
Şair öylesine yüreklice bir şiir kitabı yazmış ki aşk olsun.
Binlerce tanığı binlerce mağduru olan şiirler bir bir dökülmüş yüreğinden kaleminden beyaz sayfalara. Böylece şiir dünyamıza tanıklı mağdurlu sanıklı şiirler girmiş İsa Tekin'in sayesinde. Teşekkürler serçe yürek..