Bu köyde de diğerlerinde olduğu gibi bîr gök gürlemesiyle başlamıştı doğa ile insanların alt-üst oluşları... İnsan ve hayvanlar yurtlarını terk etmeden olacakların farkına varmadan bekliyorlardı. Deli İbrahim çocuklar yaşlı ve hastaların dışında dinamik olan her insan yularından kopmuş at gibi batıya koşuyordu. Bir zamanlar her adımda onlarca insanın çalıştığı bu diyarlarda insan yaşamıyor gibiydi sanki. Bu topraklar veba hastalığının merkezi seçilmiş günahkâr ilan edilerek terk edilmişti.
Köyün son yolcusu olmaya hazırlanan Tamara kutsal bir görevi yerine getirircesine dans ediyordu...
Bu roman; kendi yaman çelişkilerini aşmadan kale ve burçlara korkusuzca saldıran; kırılan cam kırıkları içinde dağılan portrelerine ağlayan bir toplumun; yalın ve bir o kadar da temiz haykırışıdır. Mutluluk ve acının dansını toplumun gözüne sokarcasına yerine getiren genç bir kızın şahsında yüzyıllardır yaşayan acımasız yasalardan kaba inkarcı aşk ve sevgiden yoksun bir toplumun içinde insan olabilmenin firtınasıdır... Söz yerindeyse; kendini gizlediğini sanan birilerinin inkâr edemeyeceği aynası iki dans sürecinin aynı yerde yapıldığı bir toplumun kendisidir...