Eski Ermenistan'a yolculuğum kolay değildi. Oraya varmak için kış ortasında Bingöl dağlarını aşmam gerekiyordu. Bu sıra dağlar 4300 metre yükseklikte olup yazın bile geçmek güçtü. Buzla uğraşmanın yanında bu yüksekliklerde yaşayan yarı vahşi Kürt aşiretleriyle de uğraşmam gerekecekti. Bu aşiretler Sultanı ismen tanıyorlardı ve yaşamlarını eşkıyalıkla geçiriyorlardı. Doğrusunu isterseniz bin bir güçlük vardı. Türk Iran sınırına varmak istersem benim için bir tek yol vardı. Hasan Kale vadisini neredeyse geçilemeyecek kar yığınlarını bata çıka geçmek. O dağları tırmanmaya çalıştık. Bizden iki bin yıldan fazla bir zaman önce On Binlerin çekilişi esnasında Xenophon'da geçmişti.
Kürtleri veya Karduchos'ları silahları dışında Anabasis'in anlattığı gibi buldum. Ok ve mızrak yerine şimdi Mavzer tüfekleri ve yinemeli ateşli tabancalar kullanıyorlardı. Kamaları değişik adetleri ve ekmek pişirecek küçük fırınları eski zamanların aynıydı. Bingöl dağını doruklarını hiç unutmayacağım. Sarımtrak bir sise bürünmüş doruk sanki ölüm uykusundaydı.
...Düşünceme göre Kürtler Yakındoğuda geleceğin ırkıdır. Onlar daha eski uygarlıkların kötülükleriyle körelmemişlerdir. Genç ve canlı bir ulustur. Kuzey Iran ile Anadolunun Güneybatısını yavaş yavaş ele geçirmektedir. Fetih ettikleri halklara kendi dilleri ve adetlerinin kabulünü zorlayan Kürtler kendileriyle temasa geçen bütün yarı barbar halkları özümsüyorlardı. Birçok Kürt Hıristiyan olup Nesturi mezhebindedir. Başkaları Şeytana tapan Yezidilerdir. Çoğunluk Sünni olup aralarında Şii olanlarda vardır.