Sarı saçlarını omzundan geriye doğru savurdu İris akşam güneşinin yıkadığı tepede. Soğuk mezar taşına oturup derenin küçük kıpırtılarını seyretmeye başladı. "Nasıl da benzeşir yüreğimin çırpıntılarına" dedi sessizce. Taktığı o büyük güneş gözlüğü içinden taşıp çağlayan pişmanlık gözyaşlarına perde oluyordu adeta. Ellerini silecek niyetine kullansa da bir türlü sonu gelmiyordu gözyaşı yağmurunun. İki saat kıpırdamadan oturduğu kara mermerden on yıl öncesine Aşanın kollarında olduğu ana kaydı zihni birden.