Birinci Dünya Savaşı öncesine yönelik tahminler milli gelirden kişi başına düşen payın İstanbul ve çevresinde 2.085 kuruş; Marmara Ege ve Akdeniz bölgelerinde 1.180 kuruş; İç ve Doğu Anadolu'da 771 kuruş olduğunu göstermektedir. Dört yıl süren Birinci Dünya Savaşı boyunca cephelere asker yetiştirilmeye çalışılırken işgücünde doğan büyük açık nedeniyle
üretim yıldan yıla azalmış milli gelirden en az pay alan İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgeleri giderek daha da fakirleşmişti. Yine de. Kurtuluş Savaşı'nı finanse edecek mali kaynakların yabancı işgalleri dışında kalan ve Anadolu'nun en fakir kesimleri olan İç ve Doğu Anadolu bölgelerinde aranması gerekecekti.
"Üç milyon liranın ek ödenek olarak verilmesinin gerekçesini dinlerken gerek Bakan Bey gerek bu paranın verilmesini uygun bulan milletvekilleri başkent İstanbul halkının aç kalma tehlikesinden söz ettiler. Beyler rica ederim başkent ne demektir? Hükümet merkezidir değil mi? Burada yaşayanlar aç kalma tehlikesiyle karşı karşıya iseler Anadolu'nun bu milletin her türlü özveride bulunan ve çile çeken kitlesi olan Anadolu halkının büyük çoğunluğu yıllardır açtır sefildir. Köylerde ancak dullarla tüyü bitmedik yetimler sakatlar ihtiyarlar tarlalarda çalışıyorlar. Onların elde ettikleri ürünleri de devlet değerinin çok altında alıyor parasını bile ödemeden senede bağlıyor sonra ortaya bir sürü sütü bozuk vurguncu çıkıyor. Onların ne yediğini ne giydiğini yıllardır düşündük mü? Biz burada bütün milleti temsil ediyoruz. Ben başkent halkı aç kalsın demiyorum fakat ekmeksiz ve donsuz kalmış Anadolu'nun acıklı durumunun asla aklımıza gelmediğini acı duyarak başkent halkının açlık tehlikesine karşı çareler düşünür ve bugün devletin kasalarının bomboş olması nedeniyle yeni bir borçlanma yoluyla para bulmaya çalışırken mutsuz Anadolu halkı için de birşeyler düşünmekte olduğumuzu söyleyebilmiş olsaydık teselli bulurduk. Çünkü zaten yıllardır Anadolu'ya nasihat ve teselliden başka İlgi göstermiş değiliz. Hala mı beyler hala mı yalnızca başkent halkı?.."
Sinop Milletvekili Fehmi Efendi'nin sözlerinden çıkan acı gerçek şudur: 1918 yılı sonlarında başkent İstanbul'un halkı açtır. Devlet halka ekmek verebilmek için 3 milyon lirayı bile bulamamakta bunun için borçlanmak zorunda kalmaktadır. Bu durum ekonominin ve devletin mali durumunun ne kadar güçsüz olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Devletin mali güçsüzlüğü giderek artacak Mayıs 1919'da devlet memurlarına aylık ödeyemez duruma gelecektir.