Berlin'in Nar Çiçeği 'sevgi'nin önyargıları yıkan gücünü bir kez daha içtenlikle kanıtlayan bir roman. İki ayrı kültürden gelen insanların dünyasını gösteriyor bize. Füruzan uygarlığımızın dikkat etmeyi gereksiz saydığı bu kişilerin iç çalkantılarını en canalıcı kesitleriyle ayrıştırıp sunuyor okuruna. Uygarlığın en açık tanımı insanın yani toplumların mutluluğu olarak yapılıyor. Oysa yirmibirinci yüzyıla girerken aşağılananların ezilenlerin görünümleri hiç de iç açıcı değil. Üretimin asıl kişileri kendilerine kader sayılan yaşama payları içinde yoksunluklar içinde didişirken bir de küçümsenmenin baskısı yükleniyor omuzlarına. Füruzan sevginin tek itici güç olduğunu çağımızda giderek yiten bu değerin vurgununa uğramış kişilerden örnekler vererek yeniden kanıtlamaya çalışıyor. Berlin'in Nar Çiçeği tüm horlanmalara karşın yaşamaya inançlarını yitirmemişleri tanıtıyor bize.