21. yüzyıla girdiğimiz şu sıralarda bilim ve felsefe bir yol ayrımına gelmiş görünüyor. Bilim ve teknolojinin 20. yüzyılda kaydettiği eşsiz başarılar bir yandan gezegenimizin karşı karşıya bulunduğu bütün sorunların çözümü için muazzam bir potansiyel sunarken diğer yandan da onun toptan imhası için bir tehdit oluşturuyor. İnsanlığa çok daha sağlıklı bir yaşam olanağı sunan genetikteki çarpıcı gelişmeler en karanlık ırkçı ve ayrımcı düşüncelere dayanak yapılabilmektedir. Maddenin derinliklerindeki muazzam enerjinin keşfedilmesi de aynı sonucu doğurdu. Bu enerji uygun biçimler altında insanlığa büyük bir refah getirebilecekken nükleer bombalar ve mevcut nükleer santraller biçiminde bir karabasan olarak karşımıza dikilmiştir.
Öte yandan özellikle teorik fizik ve kozmoloji alanında bir mistisizme kayma eğilimi görüyoruz. Sözde evrenin doğuşunu açıklayan "Büyük Patlama" teorisi gibi teoriler bir Yaratıcının varlığını kanıtlamak için kullanılıyor. Bilim yüzyıllardır ilk kez dinsel gericiliğe inandırıcılık kazandırma işine koşuluyor. Yine de bu hikayenin yalnızca bir yanı.
Giderek artan sayıda bilimci eski bakış açısından hoşnutsuz hale geliyor. Kaos ve Karmaşıklık teorisinin hızlı yükselişi son yıllarda bilimdeki en önemli gelişmelerden biridir. Bu yeni eğilimin dile getirdiği materyalizmin teorilerine şaşırtıcı ölçüde benzemektedir.
Bu eserin önemli bir kısmı Marksist felsefeyle yeni teoriler arasındaki ilişkinin araştırılmasına ayrılmış bulunuyor. Acaba bu karşılaşma bilimin yönteminde yeni ve heyecan verici bir atılıma temel sağlayacak mı?