Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyelik hedefi genellikle küreselleşme yönünde yaşanması istenen köklü değişimlerin temel referansı olarak görülmektedir. Dünyanın demokrasi ve refah alanı ekonomik ve siyasi bütünleşmenin en üst düzeyi olmasının yanı sıra; rekabet gücü azalan hantallaşan yaşlanan ve geleceğine ilişkin soru işaretleri giderek artan AB'ye Türkiye'nin yeni açılımlar ve dinamizm getireceği öngörülebilir bir gerçektir.
AB'nin Türkiye'ye yönelik önyargılardan kurtulması ve çifte standart uygulamalardan vazgeçmesi gerekmektedir. Kamuyounda algılandığı şekliyle ülkemize yapıldığı öne sürülen haksızlıklar içerde AB karşıtlarının elini güçlendirmektedir. Halen AB ülkelerini ülkemizden her konuda talepte bulunmaya iten temel neden Türkiye'de 1960'lardan beri oluşturulmuş alternatifsiz AB üyeliği politikasıdır. Dolayısıyla Türkiye'nin diğer olası alternatifleri değerlendirmesi ve uygun stratejileri de geliştirmesi gerekir. Fakat Türkiye değişen dünyaya ve yeni döneme özgü adımlar atmayı mutlaka sürdürmeli; ileriye dönük akılcı ve aydınlanmasını gerçekleştirmiş rasyonel bir toplum olarak uluslararası ilişkilere entegre olmuş bir düzene girmelidir. Türkiye'yi 21. yüzyıla bölgesinde ve dünya dinamiğinde etkin bir "dünya devleti" olarak taşımak ve bu amaca yönelik politikalar üreterek bunları uygulamaya koymak temel hedef olmalıdır.