Biliyorum gözyaşı sana yakışıyor. Bunu sen de biliyorsun. Ama gülen bir yüzün vardı beni hayata bağlayan. Ve şimdi ağlıyorsun. Zaman geçti sen büyüdün. Ben hâlâ sana "Geceleri ağlama!" diyorum. Tatlı bir uykuya dalıyorsun. Sana söylediğim eylemlere sâdık kalamadığımı hiç bilmiyorsun. Çünkü o saatlerde sen hep uykuda oluyorsun. Haydi uyu artık. Yarın erken kalkmalı ve okuluna gitmelisin. Gülen yüzünü görmeli arkadaşların. Ağlayacaksan bile yağmurlu günleri beklemelisin. Sen uyandığında bir toprak kokusu dolacak pencerenden içeri. Soracaksın ve ben "Gece çok yağmur yağdı." diyeceğim. Oysa şimdi bir gemi demir alıyor yavaş yavaş. Önce "Hoşça kal Allah'a ısmarladık!" sesleri duyuluyor etrafta. Sonra birbirine karışıyor veda cümleleri hıçkırıklar... Kimse kimseyi görmüyor duymuyor. Bir mahşeri andırıyor sığındığınız liman. Kimi dokunsak ağlayacak kimi köşelere çekilmiş gözyaşlarını saklıyor kimi hıçkırıklarıyla velveleye veriyor okul bahçesini. Kimi kimin avuçlarına bırakacağını bilememiş içine hapsetmiş gözyaşlarını. Henüz ağlamadınız. Ve geride kalanlar rıhtım taşlarını gözyaşlarıyla eritenler... Günlerce siyah ufka bakan biçare gönüller... Onların donuk yüzlerine bakıp gidişinize dair bir hüzün yok diye eseflenmeyin sakın. Yağmursuz günlerde çıkan gökkuşaklarının sırrını hiç mi merak etmediniz? Öyle ya insan ağladı mı sonrasında bir gökkuşağı oluşmalı semada.