1960'ların başlarından bu yana İtalya Yunanistan ve Türkiye gibi Akdeniz ülkelerinden Batı Avrupa'nın önde gelen sanayileşmiş ülkelerine göç dalgaları yaşanmıştır. Sözgelimi birkaç milyon Türk yurttaşı Batı Almanya Fransa ve İsviçre'de daha kazançlı işler bulma umuduyla yurdunu terk etmiştir. Bu büyük çaplı göçler 1. Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında Avrupa'dan ABD'ye yönelik göçler kadar önemli sonuçlar doğurabilir.
Antropolog Paul J. Magnarella Bir köyün Serüveni adlı kitabında Türkiye'de zenginlik rüyalarının çekiciliğine kapılarak Avrupa'nın yolunu tutan köylülere ilişkin araştırmasını aktarıyor. Bu insanların göç öncesindeki geleneksel yaşam tarzını anlattıktan sonra göçün yaşamları ve geride bıraktıkları köyleri üzerindeki etkilerini değerlendiriyor.
Magnarella bizi artan dünya nüfusu ve doğal kaynakların küresel düzeydeki tükenişi konusunda uyarıyor. Nüfus kalabalıklığı ve kaynak yetersizliği daha şimdiden dünyanın birçok halkını refah özlemlerine ulaşmaktan alıkoyuyor. Yazar birçok üçüncü dünya ülkesi açısından bu soruna yeni kıtlık ve çevre koruma çağıyla uyumlu değer sistemlerine ve davranış kalıplarına dayalı çeşitli köy ekonomilerine kısmi bir dönüşle çözüm bulunabileceği görüşünü ortaya atıyor.
Bir Köyün Serüveni özel olarak da Türkiye'deki Müslüman topluluklardan biri olan Gürcü köylülerin devlet ve kültür sınırlarını aşan ve sanayileşmiş Avrupa'ya yönelen göçünü ele alıyor. Kitabın hedeflerinden biri Gürcü köyü Hayriye'nin kültür ve toplum yapısını anlatmaktır. Kafkasya'daki anayurtlarından ondokuzuncu yüzyıl sonlarında kaçan Gürcülerin yaşamına ilişkin çok az şey yazılmış olması nedeniyle bu hedefe ulaşılması başlı başına bir katkı olacaktır.