Sultanahmed'de Bizans dönemine ait büyük saray kalıntıları üzerinde inşa edilmekte olan Four Seasons Oteli'nin ek bina inşaatı nedeni ile gündeme gelen tarihi eser tahribatı konusu bugünlerden çok gerilere kadar uzanan bir toplumsal sorunumuzu da bir başka açıdan dile getirmiştir. Bu sorun toplumuzun önemli zaaf ve yaralarından biridir. İlk donemin ki kadar bir gelişme gösteremeden sorun olarak durmaktadır ki tam bir gayya kuyusudur. Her kesimimizdeki insanımızdan entelektüel camiadan akademik dünyanın her bilim dalına kadar farklı farklı bakışlara anlayışlara ve yorumlara sahip bir eski eser anlayışına sahibiz. Ve bu konuda bir fikir birliği ve bakış açısına sahip olduğumuz söylenemez.
Sultanahmed'de Bizans dönemine ait büyük saray kalıntıları üzerinde inşa edilmekte olan Four Seasons Oteli'nin ek bina inşaatı nedeni ile gündeme gelen tarihi eser tahribatı konusu bugünlerden çok gerilere kadar uzanan bir toplumsal sorunumuzu da bir başka açıdan dile getirmiştir. Bu sorun toplumuzun önemli zaaf ve yaralarından biridir. İlk donemin ki kadar bir gelişme gösteremeden sorun olarak durmaktadır ki tam bir gayya kuyusudur. Her kesimimizdeki insanımızdan entelektüel camiadan akademik dünyanın her bilim dalına kadar farklı farklı bakışlara anlayışlara ve yorumlara sahip bir eski eser anlayışına sahibiz. Ve bu konuda bir fikir birliği ve bakış açısına sahip olduğumuz söylenemez.
Bu sorun o kadar gerilere gitmektedir ki 19. yüzyılda yaşanmaya başlayan sancılı siyasi ve toplumsal değişimlerle beraber baş göstermeye başlamıştır. Bu sancılı değişimin ana çıkış noktası olan Muassırlaşma ve modernleşme fikrinin Osmanlı döneminde düşünürlerden devlet adamlarına yani yöneticiler arasında bir idea olarak yayılması Cumhuriyet yıllarında ise devlet politikası olarak yer almasıyla; uygulama sınırları ve nereye varılmak istenildiği tam anlaşılamamış bir kavram şeklinde uygulanmaya çalışılmasıdır.
Bunun sonucu olarak muasırlaşma-modernleşme anlayışı bir batılılaşma batılı gibi yaşama ve düşünme şeklinde algılanmıştır. Bunun tezahürü olarak batılılaşmayı gerçekleştirmenin yegane yolu olarak yaşadığımız şehirleri ve yaşam mekânlarımız olan alanların değiştirmekle mümkün olabileceği düşüncesi uzun bir döneme damgasını vurmuştur.
İstanbul'un yakın tarihi içerisinde yok olan kültür varlıkları ve tarihi eserlerin neden ve niçin soruları ile irdelenerek cevaplar arandığı bu çalışmada örnekler görsel malzemelerle de desteklenmiştir. Kamuoyunda ilk defa yayınlanan fotoğraf belgeleri ile sunulan bu çalışma toplumsal bilincin arttırılmasına bir katkı sağlamak amacıyla yayınlanmıştır