Mevlevî âyînlerimiz Selîmîye Süleymâniye Sultan Ahmet gibi büyük mimarî eserlerimizin musikideki karşılığı olarak düşünebileceğimiz şaheserlerdir. Ayrıca felsefî sosyolojik edebî form üslup musiki tekniği ve estetiği bakımından üzerine ciltlerle kitap yazılabilecek bir özelliğe sahiptirler.
Mevlevî âyinleri dinî tasavvufî Türk musikîsinin en ihtişamlı eserleridir. Dört selâmı da bestelenmiş bir âyin-i şerif tek makamlı olabileceği gibi en büyük çoğunluğunda çeşitli yakın uzak makam geçkileri yapılmış türlü prozodik ve müzikal ustalıklar gösterilmiştir. Fakat bütün bunlar ilham öyle geldiği için kendiliğinden olmuş san'at gösterisine kalkışılmamış çok samimi ve vecdâver eserlerdir.
Bazı âyinler bir bazısı iki selâm halinde bestelenmiştir ki bunlar diğer uygun makamlı âyinlerin eklenmesi suretiyle tamamlanıp icra edilirler.
İlk Mevlevî âyini bestesinin de ne zaman ve kimin tarafından bestelendiği hakkında bir bilgiye sahip değiliz.
Ancak bugün elimizde bestekârları ve beste tarihleri bilinmeyen ve "beste-i kadim" adıyla anılan Pençgâh Dügâh ve Hüseynî makamlarında üç âyin vardır.
Bu ilk âyin bestelerinin Mevlâna veya Sultan Veled tarafından bestelendiği söylentisi mantığa uymayan bir rivayetten öte kıymeti olmayan düşüncelerdir.
Her biri birer "şaheser" olan bu üç "âyin-i kadîm" üslûp ve tavır itibariyle XIV. XV. XVI. asırlara ait olabilirler: Bestelendikleri tarihten sonra gelen devirlere kadar kulaktan kulağa seyahat ederlerken birtakım değişikliklere uğradıkları da muhakkaktır. Bu sebeple de bestelenme tarihlerini kesin olarak tesbit mümkün değildir.
Mevlevî tarikatinin kurucusu Hz. Mevlâna değildir. O herhangi bir kayd'a kuyûd'a girecek veya birilerini bu kayıtlara sokacak bir kimse değildir. O her türlü dünyevî kayıtların dışında bir "Âşık" daha doğrusu bir "Allah âşıkıdır". Nitekim bu Allah aşkıdır ki onun bütün var edilmişlere Allah'ın eseri olduğu için gönülden sevgi ve şefkatle bakabilmesini temin etmiştir. Dolayısıyla Mevlâna'nın hayatında bütün bu besteli âyinler tarikat ritüellerinin hiç biri yoktu.