Ülkemizde siyasal açıdan özel bir yere sahip olan cezaevleri bilindik işlevinin çok ötesinde bir anlama sahip. Bu sıra dışı anlam Cum-huriyet'in ilk yıllarından bugüne özelikle düşünce suçlularını "ağırlayan" cezaevlerinin "ıslah" mekânları olmanın dışında bir de yoğun düşünsel üretim mekânları olmalarıyla ortaya çıkmaktadır. Bu üretkenlik elbette Türkiye'deki cezaevlerinin modern olanakla-rından ve konforundan kaynaklanmıyor. Aksine ortaçağ kalıntısı bir ıslah anlayışının ağır ve kasvetli dokusu "konuklarını" bir şeylere tutunmaya itiyor. Mektup günlük şiir roman... ya da kurulan düşler.
Hücre cezaevlerinin sağcı ya da solcu fark etmeksizin tüm "konuk-ları" için ortak payda olduğunu gösteriyor. Karanlık nemli bazen mahşer gibi kalabalık bazen de bir çöl kadar ıssız.
Yazar bu durumu şu cümleyle özetliyor: "Sağcı veya solcu fark etmez aynı havasızlığı solumaya çalışırlar."
Ergun Hiçyılmaz Hücre'de Bedii Faik Celal Bayar Sevgi Soysal Kemal Tahir Nâzım Hikmet Vâlâ Nurettin Yılmaz Güney Çetin Altan Rıfat Ilgaz Ahmet Arif Necip Fazıl Kısakürek Adnan Menderes gibi hem sağ hem de sol kamuoyunun çok yakından tanıdığı simaların cezaevi anılarından çok önemli bir derleme sunuyor bizlere. Ayrıca hiçbir tarafa ait olmayan "kader mahkûmları"nın da çaresizlik ve sessizlikle yer aldığı bu metnin okurlarımızın ilgisini fazlasıyla çekeceğine inanıyoruz.
Halka açık idamları sabahın köründe çay ve börek eşliğinde seyredip üstüne de sigara tüttüren bir tarafımız var... "İbret alsınlar" diye umuma açık alanda darağaçları kurmak ve mahkûmu ipe çekmek vazgeçilmez bir "ıslah" anlayışımız...