Çocuk bir an dürbünü gölden aşağıya inditiyor yakına daha yakına bakıyor. Dedesi bu! Koltuğunun altında yatak elinde battaniye. "Nereye gidiyor ki" diye meraklanıyor. Sonra dürbünüyle yeniden uzaklara çok uzaklara bakıyor. Bir beyaz gemi gölde bembeyaz bir kuğu gibi ilerliyor. Göl masmavi topraktan buhar yükseliyor. Gölü çepeçevre saran karlı dağlar ne de muhteşem görünüyorlar... Tekrar beyaz gemiye bakıyor. Geminin iki bacasından bembeyaz dumanlar çıkıyor. Babası işaret veriyor çocuğa sanki. İlk duman "nasılsın oğlum?" ikinci ve daha yoğun olanı "seni çok özledim" en son çıkan ince duman "hoşçakal"
"Bugün bu ülkedeki son günüm. Sabahın ilk ışıklarıyla ayrılacağım. Bir daha gelmek nasip olacak mı bilmem ama ben burada ölmek ve burada gömülmek isterim... Eğer burada ölmek nasip olursa okul duvarının dibine gömülmek isterim. Oradan tenefüs zilini çocukların şen şakrak seslerini oyunlarını öğretmen arkadaşlarımın gece yarısı okul kapısından konuşa konuşa evlerine gidişlerini dinlerim belki..."(