İsfendiyar gözlerindeki yaşları silmeyi düşünmedi bile. Bulunduğu yükseklikten aşağıya sakin ve sessiz hastane avlusuna baktı. Hastane bahçesinin girişindeki kulübenin bekçileri bile uyukluyordu. Bir an için aklına hayatını hep yükseklerde çalışarak kazanan babası geldi. Acaba bu yükseklik kaç şerefe boyuydu? Tayfun'un gözyaşlarıyla ıslattığı sargı bezleri bedeninin öne eğitmesiyle boşluğa savruldu. Rüzgarda birer uçurtma kuyruğu gibi çırpınmaya başladı yanık yüzünü örten gazlı bezler. Tayfun dönüp son bir kez aynaya baktı hayata son bakışıydı bu. Aynadaki yaşamı bitmişti o halde kendisinin de yaşamasına gerek yoktu! Genç bedenini büyük bir kararlılıkla boşluğa bırakırken arkasından 'hayır' çığlığını atan annesinin sesini duydu..."Nedir ruhun sıçramasına vesile? Bazen büyük bir korku bazen büyük bir saplantı bazen gidişatı altüst eden büyük bir kaza veya bir hastalık bazen mecburiyetlerden doğan aşırı bir stres bazen abartılı bir evham bir şüphe bir kaygı... Gündelik düzenin tuzla buz olması şuurdaki derinleşme bu kainatta asli olanın ebedi ve ezeli olanın hiç değilse kıyılarına derece derece varış...Bu hikayeleri okumak idrak merdivenlerinden kademe kademe bir çıkışa meydan açıyor. Aklın hikmetle buluşması bu. Yabancılaşmadan kalkarak hikmete yöneliş."