O Muallim Nâci'nin edebiyat anlayışından çok uzaklarda kendi tarzını ortaya koymuştu ama dünya görüşü hiç değişmemişti. Köklerine ve şark medeniyetine sırt çevirmeden kendisi olarak batının ilmini almak süflî taraflarını atmak taraftarıydı... İşte Âkif'in şahsiyetini yapan çilesini ve dramını da hazırlayan yaşadığı toplumun bu birbirine zıt iki dünya görüşünün arasında kalmasıydı. Tanzîmat'tan îtibâren âileyi de sokağı da siyâseti de okulu da esir alan iki zıt dünya görüşünün...
Âkif'i anlamak ve tanımak için bu iki farklı dünya görüşünün hâkim olduğu bu devri bilmek lâzımdı. Ama Âkif'i tanımak bir yerde o devri de tanımak olacaktı. İşte şarkın pek çok evlâdı gibi Âkif'in acılarla dolu hayâtı da bu birbirine çok zıt iki dünya görüşünün ortasında kalmış olmasındaydı. Hangisini seçecekti? "İrfânım tebdil-i tâbiyet etti" diyebilmenin konforunu ve rahatlığını tercih ederek köklerine ihânet edemediği için hep "bir mustarip adam" olarak yaşamıştı.