''Karadeniz güzelliği kadar zor bir coğrafyadır. Orada dik durabilmek için bile bir dala tutunmak zorundasınız. Bu yüzden ölümle denkleştrilen gurbeti her bireyi tatmıştır. Gurbet yolu ise çetindir ya dönülür ya dönülmez. Bu bilinmez yola çıkarken Karadenizlinin geride kalanlarını Allah ve kendi yapımı silahına emanetten başka umarı yoktur. Silaha düşkünlüğü belki de bundandır. Sistem ile doğa arasındaki çelişkiyi ya da ilişkiyi iyi bilmediği için çektiklerinin acısını elinin yettiği yerden çıkarmaya çalışır. Bazen sınırda bir kök fındık bazen denizde bir teneke hamsi bazen de yıllarca yalnız bıraktığı Fadime'sinin allı peştemalı için elini kana bular. Her ezilmiş gibi ezmeye yatkınlığı rasgele değildir. Dünya güzeli fıkralar üreten bu cana yakın insanların gözünü kırpmadan adam vurmasını başka nasıl anlatabiliriz ki? Yaşamadan yazmak bana göre değildi. 1976 Ağustosuydu... Karadeniz deyip düştüm yollara. Fatsa'da dünya güzeli bir insan eski dost Terzi Fikri'yi buldum. Bana iş bul çalışacağım dedim. Anladı ve güldü. Fatsa Parkındaki fındık amele pazarında bir çavuşa satıldım... Ve böylece Fatsa'da fındık bahçelerinde başlayıp İstanbul-Taksim'e kadar uzanan bir serüvenin romanı çıktı ortaya. Ezilenler için canını veren canım kardeşim rahmetli Fikri Sönmez (Terzi Fikri) ve fındık bahçelerinde o günkü işçi arkadaşlarımı sevgi ve saygıyla anıyorum...''