Kitap okuma eylemini yolculuğa çıkmaya benzetmek yaygın
bir metafordur. Biz de bu kitabı benzer bir metaforla anlatmaya çalışalım:
Matematik dünyasının içinden derelerin aktığı geniş çayırlarında gezintiye çıkmışsınız... Yanınızda İsmihan Yusubov sohbetinin tadını ziyadesiyle artıran Azeri lehçesiyle tatlı tatlı anlatıyor. Derken kucağında yatay olarak taşıdığı kum saatiyle Stanislaw Lem görünüyor. Kum saatini ne yapacağını merak ediyorsunuz. Sonsuzluk sembolüne benzediği için romanında anlattığı Sonsuzluk Oteli'nin kapısına asacağını söylüyor.
Biraz ilerde çimenlerin üzerine oturmuş hararetle konuşan iki adam dikkatinizi çekiyor. İsmihan Bey tanıtıyor: "Koltuğunun altında defter tutan Hintli matematikçi Ramanujan diğeri de İngiliz matematikçi Hardy olmalı. Sanırım bir ispat üzerinde çalışıyorlar. O defter Ramanujan'ın hâlâ nasıl ürettiğinin sırrına erilememiş yüzlerce formülünü içermesiyle ünlü."
Şimdi de Luzitaniya topraklarından geçiyorsunuz. Nikolay Luzin'in öncülüğünde her biri parlak birer yıldıza dönüşen Sovyet matematikçileri çimenlere yayılmışlar kimi kâğıt-kalem elinde çalışıyor kimi düşünüyor kimi geziniyor kimileri sohbet ediyor...
O da ne az ötede Nasreddin Hoca dereye maya çalıyor! Böyle bir kitapta Nasreddin Hoca'nın ne işi var demeyin. O kritik durumlarda verdiği kusursuz yanıtlarıyla sorunun bam telini tek hamlede çözdüğü için burada.
Dereyi takip edip denize döküldüğü yere ulaşıyorsunuz. Dalgıç giysili adam başıyla sizi selamlıyor: "Matematik denizinin dalgıcı Cahit Arf'tir o. Derinlere dalmayı sever" diyor İsmihan Bey.
Derenin öte yakasına geçmek istiyorsunuz; ama önce kayıkçının sorduğu zor probleme kolay bir yanıt bulmanız gerek... Hadi derenin karşısında bulabileceklerinizden birkaçını söyleyelim de teşvik edici olsun: Üzerinde yıllarca çalıştıkları teoremler yüzünden hayatları kararan matematikçiler... Simetri ve denge arasındaki ilişki... Matematik üretebilmenin gerektirdiği psikolojik felsefi ve fiziksel şartlar