Fizan'a gitmekten bahsedilince sadece İstanbul'dan gelenler değil hemen yanı başındaki Akdeniz'in güney sahillerinde yaşayan yerli halk bile huzursuzlaşırdı. Çünkü oraya erişebilmek için haftalarca deve sırtında güneş altında kumlarla boğuşarak susuzluktan bitap düşmeye razı olmak gerekliydi Üstelik yolu kaybedip çölde yok olmak da mümkündü.
Sultan II.Abdülhamit Meşrutiyet'i tekrar ilan ettirmek isteyen ihtilalcileri boşuna Fizan'a sürgün ettirmemişti Zira gidenin geri dönmek için bir daha yola çıkmayı göze alamadığı bir yerdi. Devrimci Jöntürk ve İttihatçıların çoğu da bunun bilincinde olduklarından en sevmedikleri hükümdar için "Padişahım çok yaşa diye üç defa bağırmayı göze alıp Trablusgarp'te yaşamak yolunda izin istemekten kaçınmamışlardır.
Buna karşılık Fizan Sürgünlüğü onlara o zamana kadar ilişki kurmamış oldukları yerli halkla büyük bir kaynaşma olanağını sağladı.
Öyle ki Birinci Dünya Savaşı'nda Arap âleminin büyük kısmı Osmanlı Devleti'ne karşı ayaklanırken yalnız Libyalılar Fizan Sürgünleri'nin güvenilir niteliklerine inançla son nefesini vermekte olan imparatorluğa sadakatten ayrılmamışlardır.