Ali'nin soluk alıp vermeleri yavaşlamış kalbinin bütün göğsünü titreten ritmi normale dönmüştü. Artık adımları hızlı ve kararlı değildi ve adımlarını yavaşlattığından botlarının toprağa sürtünmesi kesilmişti. Ali başkalarına göre kimsesiz fakat kendince dünyadaki en önemli mabetlerden daha ileri bir gücü içinde barındıran annesinin mezarına iki metre kadar yaklaşarak durdu. Rüzgârın göğsünü dövmesine aldırış etmeden dimdik durduğu mezar başında artık hiçbir şey umurunda değildi. Sadece uçuşan saçlarının şakağındaki henüz kurumamış yaraya değmesinin sızıntısını hissediyordu. Belki üç gün sonra hiçbir iz kalmayacak olan bu yaranın daha derinini henüz yedi yaşındayken annesinin vücuduna giren kurşunları gönderen smith & wesson'un o kulakları sağır eden sesinde yaşamıştı. Tam yirmi yıl sonra gözünü her yumduğunda kulaklarını çınlatan bu sesin kendinde yarattığı tahrifatı serin esen rüzgârın yavaştan hissettirdiği ürpertisiyle bilinçaltından insanların bu olay karşısında içlerinden tuttuğu yüksek alkış sesleri eşliğinde bilincine doğru çıkarıyordu.
Her çocuğun doğuştan hak ettiği anne sevgisini uykunun en tatlı yerinde uyanmak gibi küçük yaşında kaybeden Ali tanrının kendine verdiği bu ceza karşısında yaşamını defalarca sorgulayarak bir türlü doyuramadığı benliğini bütün tehlikelere açık bir halde dünyaya sunmuştu. Bardağı taşıran son damla olan bugün yaşadıkları bir türlü tutunamadığı bu hayata; kızıyla beraber hiç bilmediği şehirlerde devam etme kararıyla son bulmuştu