Akıl almaz yöntemlerin uygulandığı bir kurumda direnmenin soylu bir davranış biçimi olduğunu kesinlikle söyleyebilirim.
Aslında direnme toplumlar içinde kutsal bir haktır. Nitekim bazı uygar ülkelerin Anayasa'larında "Direnme Hakkı"ndan söz edilmektedir. Bizim 1961 Anayasası'nın Başlangıç bölümünde de bu hakka yer verilmişti.
Kitapta yer verdiğim "kirli çamaşır çizelgesi"ni Cezaevinde benim kadar düzenli yapan kimse yoktu. Oysa ben bu yöntemle de yıkılmadığımı kanıtlamaya çalışıyor ve direncimi göstermeye çalışıyordum.
"Hapishane mektupları"nı bir anlamda "Direnme Belgesi" olarak kabul edebilirsiniz. Ancak İleri Yayınları Savunma'mın bugüne kadar yayınlanmamış 7'inci Klasör'deki "Dilekçelerin Eleştirisi"ni "12 Mart Faşizmine Karşı Direnme Belgeleri" adı altında yayınlamaya karar aldı. 84 yaşına gelmiş bir kişinin artık mütevazi olmasına gerek yok... 12 Mart faşizminin muhatabı olmuş binlerce aydın yazar gençler toplu savunmalar dışında tarihe yeterince belge bırakamadılar.
Eğer 12 Mart 1971 faşizmine karşı yeterince direnebilseydik 12 Eylül 1980 faşizmini yaşamayacak ülkemizi satmayı misyon edilen kişiler iktidara gelemezdi.
Bu durumun baş sorumlusu başarısız devrimciler olarak bizleriz diye düşünüyorum.