Maria sana kaputumu bırakıyorum.
Babam onu bir askerden çalmış
Diktatörlük düşerse bir gün gelir alırım.
Sakın yanından ayırma
almaya geleceğim.
Seni seviyorum.
Mehmet
Maria ve Isabella... Bir inciyi saklayan iki deniz kabuğu gibiydiler. Maria çekingen Isabella arsız; Maria sorumluluk sahibi Isabella kayıtsız; biri toprak diğeri ateş...
68 kuşağından bu iki kardeş ilkgençliklerini Roma sokaklarında geçirir ve yaşam her ikisini de farklı yollara savurur. Maria hayal kırıklığı yaşadığı ilişkisinden kendisini çocuğuna adayarak kurtulurken Isabella arayışlar içinde yollara düşerek Ağrı Dağı'nın eteklerine varır. Arada dağlar denizler vardır artık...
Gün gelir birbirinden dağlar kadar uzak o yollar Maria'nın kapısını çalan bir konukla kesişiverir. Askerî darbe nedeniyle Türkiye'yi terk etmek zorunda kalan Mehmet cebinde Maria'nın fotoğrafıyla çıkagelir. Bu kaçak Türk kilometrelerce uzakta olsalar da birbirlerinden hiçbir zaman kopmamış Maria ile Isabella'nın arasından bir yıldız gibi kayacaktır.
Günümüz İtalyan edebiyatının aykırı yazarı Cristina Comencini kapıyı çalan bir yabancıyla altüst olan rolleri gün yüzüne çıkan aile sırlarını anlatıyor. Kardeşler arasındaki o derin zorlu ilişkiyi bir aşk üçgeni etrafında ince ince işliyor...
Kahramanı Maria yaşananlardan yıllar sonra İstanbul'a geliyor ve Boğaz'ın üstünde çığlık çığlığa uçuşan kuşları seyre dalarak çarpıcı dokunaklı ve cüretkâr hikâyelerini anlatıyor okurlara.
Hem de yaşadıklarına tutkuyla sadık kalarak...