İkiyüzlü burjuvalar emperyalistler ırkçı ve faşistler bize geçmişin geçmişte kaldığını hatta "tarihin sonu"nun geldiğini duyururlarken bir yandan da kültür endüstrisiyle müzeler anma toplantıları ve eğitim programlarıyla geçmişin hatırlanmasını bir tür sivil din ve endüstri haline getiriyorlar. Bu "din" liberal düzeni meşrulaştırmak için totalitarizmlerin anısını korumayı yeni bir Holocauste'u engellemek için Filistin topraklarını işgal etmeyi düzenin parçalanmaması için Irak'ı işgal etmeyi meşru gösterebiliyor. "Güvenli ve huzurlu bir dünya"nın sınrları içinde yaşarken "geçmişte kalmış geçmiş" yalanıyla belleğimiz beslenir. Oysa ne sömürgecilik geçmişte kalmıştır ne Nazizm ve faşizmler ne de soykırımlar ve ırkçı-milliyetçi saldırganlıklar... Kapitalizm ve emperyalizm bizlere "geçmek bilmeyen geçmiş"i yaşatıyor. Üstelik de iktidar-karşıtı bellekleri yok ederek çarpıtarak sinsi bir mücadele de sürdürüyor. Sömürgecilik-karşıtı mücadelenin anısı Avrupa'daki anti-faşist direnişlerin anısı yoksayılıyor faşist-ırkçı-soykırımcı politikalar iktidar merkezlerine yeniden kazandırılıyor "itibarları" iade ediliyor faşizm kelimesini telaffuz etmekten bile kaçınıyorlar...
Ama bellek kimi zaman yeraltında da olsa kesinlikle eleştirel başka yollardan ilerliyerek eşitlik ütopya tahakküm karşıtı isyan deneyimlerini aktarıyor. Ateş ve kanla geçmiş bir yüzyılla karşı karşıya kalan belleğin bu ortaya çıkışının yol açtığı entelektüel tartışmada Enzo Traverso Halbwachs'tan Ricoeur'e Benjamin'den Yerushalmi'ye uzanan ve yirminci yüzyıl tarihinden alınma faşizmler Shoah sömürgecilik gibi sayısı örnek yardımıyla kolektif belleğin farklı parçalarını geçmişin tarihçi yazısı ile bellek politikalarını bağlayan ilmekleri ortaya çıkarmaktadır.