...belki karamsar değil kızgın demek daha doğru olur(du). Bunu daha kolay kabul ederim. Evet son iki-üç yılın olayları karşısında herhalde çok birikmiş acı ve soğuk bir öfkenin içinden yazıyorum. Uzun süre seyrettik ulusalcılığın yükselişini. Asla spontane bir milliyetçi dalga değildi bu; son üç yılı bir bütün olarak gözden geçirdiğimizde derin devletin psikolojik harekât birimlerinde tezgâhlanmış bir senaryonun adım adım sahneye konduğunu görebiliyoruz. Bu koreografi en üst düzeyde darbeci zihniyettekilerin anayasal sınırları da parlamentonun üstünlüğünü de tanımaksızın doğrudan siyaset arenasına inerek adetâ haftalık demeçlerle hükümetten farklı bir "millî çizgi" formüle etmesinden sözüm ona cumhuriyetçilik ve laiklik kisvesi altında (a) diktatörlüğe yatkın hukuk ve ahlâk normlarından kopmuş bir manevî evren; (b) neo-nasyonalist faşizan bir kitle hareketi; (c) özellikle taşrada yeni fedai çevreleri yaratılmasına kadar uzandı. Hrant Dink'in canını aldı; Anayasa Mahkemesini dahi göz göre göre siyasete âlet etti; ancak 22 Temmuz seçimlerine toslayıp biraz duraladı. Ne ki şimdi bile hem Kürt sorununu yeniden militarize etme çabasını hem Şemdinli üzerinden toplumsal vicdana meydan okumayı sürdürüyor. Ne kadar korkunç bir dönem yaşadığımızın tam farkında mıyız acaba? Ben de bunun karşısında ulusalcılığın evrensel çerçeve ve parametrelerini: Faşizm ve Nazizm ile ne kadar örtüştüğünü hatırlatmak; Türkiye'yi nereye getirmek istediğini (kısmen de getirdiğini) sergilemek istiyorum. (Okuma Notları 22 Aralık 2007). Tarihçi Halil Berktay Ankara SBF ODTÜ ve Boğaziçi Üniversitesi'nden sonra on yıldır Sabancı Üniversitesi'nde öğretim üyesi. 15 Kasım 2007'den beri Taraf gazetesinde haftada iki kere yazdığı "Okuma Notları"nın ilk 66'sı ile diğer bazı yazı ve demeçleri devamı gelecek olan bu cilde girdi. 23 Ekim