"Doğru söylemiyordu. Sözünü etmişti ya ev mev aramamıştı. İçinden gelmiyordu aramak. Daracık çatı katında onu bırakmayan bir şey vardı sanki! Reyhan'la bölüştüğü mutlulukların o dağınık odaya sinmiş anıları mıydı? Olabilirdi niye olmasındı!... Devrimcilik savıyla diretmişti Reyhan'a! Devrimcilik adına ne yapıyordu peki? Hiç! Gizli örgüt bağı yoktu. Olmasını istememişlerdi... Kanlı olaylar aylar boyu beklentilerin de ötesinde çeşitli illerde öylesine sıralanmaya başlamıştı ki bu sağlıksız ortamda tek başına neyi nasıl düşünüp nasıl davranacağını bilmek başlı başına sorundu. Yapanı bilinmeyen tek kişilik cinayetlerle topluca saldırılar iyice sarıyordu ülkeyi."
Vedat Türkali 5 yıl aradan sonra yazdığı bu romanında Türkiye'nin 70'li yıllarına ayna tutuyor. Üniversiteli sol görüşlü bir gencin gözünden Türk siyasi tarihinin en çalkantılı dönemlerinden birinin geniş bir panoramasını çizerken barınamadığı bir toplum içinde yolunu çizemeyen Muhsin'in tutkulu ilişkilerini de zor günlerin öyküsüne katıyor. Kökleri o yıllara dayanan ve günümüzde çokça tartışılan
siyasal gelişmeler sağ-sol çatışmaları toplumsal güç olarak din ve sendikalaşmalar gibi konuların ve olayların bir nehir gibi aktığı roman 12 Eylül Darbesi'ne doğru giderken kahramanlarının hayatları üzerinden bir döneme farklı bir bakış açısı getiriyor.