Entelektüel düzeyde 'sanat'la uğraşmanın en büyük zorluklarından biri 'nesnesinin' bir türlü tanımlanamıyor olmasıdır. Kuşkusuz her kültür öğesi tarihsel süreç içinde defalarca yeniden tanımlanmış ve tanımlanacak da...
Ancak bunların içinde sanat yaklaştıkça uzaklaşan dokundukça kaçan deyim yerindeyse belki de en büyülü olanı...
Sanat nedir? Herhangi bir projeyi sanat nesnesinden ayırt eden kriterler nedir? Sanatın fonksiyonu nedir? Sanatçı kimdir? Sanat katımsal bir doğal yetenek işi midir yoksa sosyalleşme sürecinde öğrenilen bir aktivite midir? Herkes sanatçı olabilir mi? ... vb. sorular sanatı tılsımlı tanrıvari bir olgudan derece derece insanileştirerek nihai noktada insanın sosyal etkileşim ortamındaki olağan bir aktivitesi olarak kabul eden bir ölçek boylamında kendilerine cevap aramaktadırlar.
Bir sanat nesnesi 'doğal' değil sosyal olarak atıfta bulunulan bir değer yargısıdır; yani sosyal etkileşim ortamında anlam kazanan bir çeşit kurgudur. Yaratım süreci belki özel bir yetenek ve etkinlik alanıdır; ama sonuçta ortaya çıkan 'nesne'nin sanat olarak nitelenmesinin normları diğer sosyal kurallardan daha farklı değildir. Nihai kurgu içinde yaratıldığı toplumun sosyal koşullarına bağlıdır; bu koşullar değiştikçe kriterler de anahtar simgeleri de sürekli değişmektedir.
İşte sanat sosyolojisinin temel görevi sosyo-sanatsal sistemin devinim halindeki öğelerini etkileşim alanlarını ve merkezi faktörleri tespit ederek neyin sanat olduğunu betimlemek ve tanımlamak değil neyin nasıl niçin ve ne zaman sanat olarak betimlendiğini açıklamaktadır.